Neden bankalardan bu kadar korkuluyor?


2008-09 krizinin en önemli sebebi yaşanan güven kaybıyla ABD ve Avrupa finans sistemlerinin fonlama sorunu yaşamalarıydı. Aynı 2001 yılında Türk bankalarının yaşadığı sorun gibi dünyanın birçok bölgeye yayılmış büyük bankaları birbirlerinden borçlanamamaya başladılar. Fon fazlası olanlar bunu gecelik dahi olsa diğer bankalara vermek yerine merkez bankalarına yatırdılar. Bankalararası piyasada fonlama maliyetleri bir anda fırladı. Kısa vadeli borcu çok olan bankalar % 5'lere kadar yükselen 3 aylık (Dolar) Libor faiz maliyetiyle büyük zararlar yazdılar. Merkez bankaları devreye girene kadar Lehman Brothers ve AIG gibi büyük kurumlar dayanamadı. Citigroup'tan UBS'e kadar birçok banka, Asya ve Arap ülkelerindeki fonlardan sermaye desteği alıp zararlarını karşılamaya çalıştılar. Ama zararlar devam edince devletler bankalarına milyarlarca dolar sermaye aktarmak veya yükümlülüklerini garanti etmek zorunda kaldı. Hatta bu garanti daha önce kamu borcu sorunu olmayan İrlanda devletini iflasa kadar götürdü. Dönüm noktası, ABD'nin 2009 yılında en büyük 19 finansal kurumuna detaylı bir stres testi yapıp bankalarının çok daha kötü koşullarda ne kadar sermaye açıkları olacağını tespit etmesi ve daha da önemlisi bunu kamuoyuyla açık biçimde paylaşması oldu. Testte 10 bankanın 75 milyar $ açığı olduğu görüldü ve bu da hemen devlet tarafından kapatıldı. Güven yeniden tesis edildi ve piyasalardaki dalgalanma duruldu. Bankaların hisse değerleri hızla artmaya başladı. Bankaların finansal sorunları yine gündemde Sonrasında ABD ve Avrupa bankaları bir bilanço tamir sürecine girdiler. Zayıflar büyüklerle birleştirildi, iştirakler satıldı, kısa vadeli borçlar azaltıldı, kredi portföyleri küçültüldü ve istihdam azaltıldı. ABD bankaları başta olmak üzere birçoğu yeniden kâr etmeye başlayıp devlet desteklerini geri ödediler. Hatta 2010 yılı ortasında kredi portföylerindeki küçülme durdu ve yeniden büyümeye başladı. Ne var ki, özellikle bu yılın ilk çeyreğinden sonra ABD ve Avrupa finans sistemlerine olan güven yeniden kayboldu. Son 1 aydır hisse senedi piyasalarındaki hızlı düşüşlerin ardında aslında banka hisselerinden kaçış var. Her iki bölgede de banka endeksleri genel endekslere göre çok daha fazla değer kaybetti. (Grafik 1) Sıkıntı bu sefer ağırlıklı olarak Avrupa'da. Avrupa Birliği Yunanistan'la başlayan kamu iflas sorununu yeteri kadar ciddiye almayınca sorun kısa sürede İrlanda ile Portekiz'e ve oradan da İspanya ile İtalya'ya sıçradı. Doğal olarak, kamu sektörünün borçlarını en azından kısmen ödeyemeyeceği beklentisi önce bilançolarında bol miktarda kendi devletinin tahvilleri olan bu ülkelerin bankalarını vuruyor. Bir süredir diğer bankalardan fon bulmakta zorlanıyorlar ve Avrupa Merkez Bankası kaynaklarına başvuruyorlar. Aynı zamanda henüz devletleri diğerleri kadar sıkıntılı olmayan ama bu ülkelerde ve bu ülkelerin bankalarında büyük riskleri olan Fransa, Almanya ve İngiltere bankalarına olan güven de sarsılıyor. (Grafik 2) Son 1 ay içinde bazı büyük bankaların hisse senetleri % 40'a yakın değer kaybına uğradı. (Tablo 1) Fransa bankalarında kayıplar daha fazla çünkü endişe potasına giren İtalya riski bu bankalarda diğerlerine göre çok daha yüksek. Ayrıca kamu finansmanı açısından ABD'yi takip edip AAA notunu kaybedebilecek bir konumda. Tüm bunlar bankalarının finansmanını zorlaştırabileceği endişesi oluşturuyor. Bu kayıplar sonrasında 2006 yılı sonunda 547 milyar € olan 8 büyük Fransız, Alman, İtalyan ve İspanyol bankanın toplam piyasa değeri 230 milyar €'ya kadar gerilemiş durumda. ABD bankaları da çok farklı değil. Son 1 ayda en büyük 5 ABD bankasının hisse senedi ortalama % 16 değer kaybetti. (Tablo 2) 495 milyar $'a gerileyen piyasa değerleri 2008'in üzerinde kalsa da 2006 öncesine göre % 45 aşağıda. Buradaki endişe ise ABD'nin konut sektöründeki sıkıntıları. Hâlâ birçok ipotek kredisi kullanmış ev sahibinin evinin değeri kredi bakiyesinin altında. Bu fark bir şekilde kapatılmadıkça sistemin yeniden eski haline dönmesi uzun süre alacak. İşsizlik % 10'a yakın devam ettikçe ve hisse senedi, ev gibi varlık fiyatları yükselmedikçe bu farkın ev sahipleri tarafından kapatılması mümkün değil. AAA notunu kaybeden devlet de artık bu farkı ödeyebilecek konumda değil. O nedenle bankaların faturayı üstlenmek zorunda kalacağı düşünülüyor. Hatta kamunun ipotek finansman kuruluşları Fannie ve Freddie bankalardan satın aldıkları veya garanti ettikleri kredileri sorgulayarak mevzuata uygun olmayanları iade etmeye çalışıyor. Benzer bir şekilde bugün batık durumdaki ipotek kredilerinin tahvilleştirilip satıldığı yatırımcılar da bunları satın aldıkları bankalardan tazminat talep ediyorlar. Bugün sermaye yeterliği en çok sorgulanan Bank of America'nın sorunu 2008 yılında (zorla) devraldığı o dönemin en büyük ipotek finansörü Countrywide'ın zararları. Endişeler nasıl giderilebilir? Mevcut haliyle stres testleri çözüm değil. ABD 2009 yılındaki testlerle güven sağlayabilmişti ama konut sektöründeki sıkıntılar testlerde öngörülenden daha derin ve uzun sürecek. Avrupa otoriteleri de ABD'yi taklit edip güven tesis edebileceği ümidiyle test üzerine test yapıyorlar ama nafile. Nedense stres testleri birkaç küçük banka dışında sermaye açığı gösteremiyor. Piyasalar da zaten inanmıyor. Bugünkü değerleri ile birçok bankanın fiyatı defter değerinin neredeyse üçte biri. (Tablo 1 ve 2) Yani ciddi bir sermaye artırımına ihtiyaçları olduğu düşünülüyor. Kaldı ki, stres testleri piyasaları ikna edecek kadar gerçekçi olsa da ortaya çıkacak sermaye açığını iflas sınırına gelen ve kredi notları sorgulanan devletlerin karşılaması pek mümkün değil. Nitekim çiçeği burnunda IMF Başkanı Lagarde, bankalara sermaye eklenmeli der demez Avrupalı bürokratlardan azarı işitiverdi. Bankalara yönelik endişeleri azaltabilecek en önemli faktör ABD ve AB ekonomilerinin yeniden % 3 civarındaki potansiyel büyüme hızlarına ulaşmaları olacak. Ancak o şekilde ABD'de işsizlik yeterince düşecek, konut sektöründeki sorunlar çözülebilecek ve Avrupa'da devletlerin borç yüklerini azaltmaları mümkün olabilecek. Bankalar kârlarını artırıp sermayelerine ekleyecek ve açığı kapatmış olacaklar. Ama bu süreç beklenenden uzun sürecek ve bankalar defter değerlerinin çok altında fiyatlanıp endişe kaynağı olmaya devam edecekler. Dayanabilen dayanacak.
<< Önceki Haber Neden bankalardan bu kadar korkuluyor? Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER