Türkiye'nin
demokrasi yolculuğunda 12
Eylül referandumu bir dönüm noktasıydı. Çünkü,
sivil iradenin öne geçtiği, toplumun da çözüm istediği yeni bir dönemin ilk adımıydı. Artık yüzyıllık sorunlar bile masaya yatırılacak ve çözüm üretilecekti. Önceki gün Resmi Gazete'de yayınlanan Kanun Hükmünde Kararname'yle tarihi bir karara
imza atıldı. Azınlıkların, 1936'da devlet tarafından el konulan mallarının iade edileceği açıklandı. Bu, Avukat Kezban Hatemi'nin dediği gibi "devrim" niteliğinde bir adımdı. Düşünsenize tam 75 yıl önce bu cumhuriyet, kendi vatandaşı olan azınlıkların kurduğu vakıflara ait evlere, işyerlerine hatta mezarlıklara kadar el koymuş, sorgusuz sualsiz oraları işletmiş, hatta satmıştı. Aslında başka örneklerini de bildiğimiz "Ah" üzerinde oturan bir devletimiz vardı. Şimdi devletin yaptığı hata düzeltiliyor ve gecikmiş de olsa
adalet yerini buluyor. Hatemi yapılanı şöyle değerlendiriyor: "
Cumhuriyet tarihinin yüz karası bir durum ortadan kaldırılıyor." Ama sadece bu değil, "Yeni Türkiye"nin temellerinin atıldığı bu süreçte, bir başka yüzkarası durum daha ortadan kaldırıldı. Biliyorsunuz, 2007'de Abdullah Gül'ün
cumhurbaşkanı olmaması için, eski Türkiye'nin siyasi ve kurumsal yapıları, her türlü engeli çıkarmıştı. Kaos ortamı yaratanlar, 367 garabetini ortaya sürenler olduğu gibi dönemin
Genelkurmay Başkanlığı da bir "
muhtıra" yayınlamıştı. Tarihe "27
Nisan e-muhtırası" olarak geçen bu bildiriye karşı sivil
iktidar "şapkasını alıp gitmedi" ve ertesi gün sert tepki verdiği için siyasi hiçbir etkisi
'Darbe zihniyeti devam ediyor'
CHP'LİLER,
emekli Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner'in
itirafları konusunda ne düşünüyor? Herkesin merak ettiği bu soruyu, CHP Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Zeki Gündüz'e sordum, işte cevapları...
Koşaner'in itiraflarına CHP'den pek tepki gelmedi nasıl bakıyorsunuz?
Bu tür yasadışı dinlemelerin olağan hale gelmiş olması doğru değil. Bunun hükümet tarafından değerlendirilmesi lazım. Ama içerik olarak Koşaner'in dedikleri de çok önemli. Türkiye'de, özel olarak askeriyede genel olarak da bütün bürokraside sorunları demokratik refleksler içinde çözme yerine,
halı altına süpürme geleneği var. Bir kere şunu söylemeli,
Kürt sorunu Türkiye'nin her sahasında kirlenme yarattı. Askerler içinde de çok büyük oranda dejenere bir durum var. Bu hâlâ daha devam ediyor. Bunu değiştirmek sivil iktidarın çözmesi gereken bir olgu.
35. maddeye bakış sizi şaşırttı mı?
Hayır şaşırtmadı. Bir kere askerin görevi esasta
yurt savunmasını sağlamaktır. Dolayısıyla, içteki siyasal olayları çözme siyasal iktidarların elindedir. Ben hâlâ askerin önemli oranda demokratik bilinç problemi yaşadığını görüyorum. Maalesef bu durum
darbeler döneminin zihniyet kalıntılarının devam ettiğini gösteriyor.
Konuşmalar itiraf mı özeleştiri mi?
Kendi içlerinde değerlendirecek olursak itiraf diyebiliriz. Benim açımdan önemli olan
uygulama. Yoksa söz çok önemli değil.
27 Nisan e-muhtırası nihayet kaldırıldı, ne diyorsunuz?
Başbakan bunun muhtıra olmadığını söylemişti ama çıkarılmış olması elbette benim açımdan önemlidir. Bu ordunun siyasi süreçlere müdahale etme geleneğinin son örneklerinden biridir. Türkiye'de maalesef derin bir darbe geleneği var. Bunun bazı açılardan aşılıyor olması önemli bir durumdur.
Mübarek
Ramazan Bayramı'nın barışa vesile olması dileğiyle iyi bayramlar... olmadı. Ama bir "ayıp" olarak bugüne kadar Genelkurmay'ın internet sitesinde kaldı. Nihayet dün sabah yeni Genelkurmay Başkanı
Orgeneral Necdet Özel'in talimatıyla bu ayıbın kaldırıldığı açıklandı. Bu iki gelişme de Türkiye'nin normalleştiğinin işareti. Ama yetmez... Arkası gelmeli.
Acil olarak da
Genelkurmay Başkanlığı'nın bir adım daha atması gerekiyor; Van'ın
Özalp İlçesi'ndeki Muğlalı Paşa Kışlası'nın adı değiştirilmeli... Kısaca hatırlatalım, Orgeneral
Mustafa Muğlalı, 40'lı yıllarda 33 masum Kürt köylüsünü kurşuna dizdirdiği için yargılanmıştı. Ahmet Arif'in "33
Kurşun" şiirinin de yazılmasına vesile olmuştu. O ayıp orada kaldığı sürece Kürt, "kardeş" olduğuna nasıl inanacak?