Buyurgan yöneticilere karşı
isyanla başlayan
Arap Baharı startını geçen aralık ayında Tunus'ta aldı. Tunus'ta Fadia El
Hamdi adlı kadın polis, sokakta izinsiz
meyve sebze sattığı gerekçesiyle
Muhammed Buazizi adlı
seyyar satıcı gence tokat attı. Onuru kırılan Buazizi, daha sonra kendini ateşe vererek
intihar etti.
Birçok basın yayın organı, Muhammed'in kadın polisin attığı tokadı hazmedememesi sebebiyle intihara teşebbüs ettiğini yazdı. İşte bu olay, daha sonra bütün
Kuzey Afrika ve
Ortadoğu'yu saran isyan ateşinin ilk kıvılcımı oldu ve Tunus'ta
halk ayaklandı. Daha sonra sırasıyla
Mısır,
Bahreyn, Suudi
Arabistan,
Libya ve Suriye'de baskıdan bunalan insanlar
demokrasi ve hukuk devleti için harekete geçtiler.
Peki isyan eden Arap halkları ne istiyor? Hepsi de buyurgan liderlerin gönderilmesini, onların yerine kendi seçtikleri siyasetçilerin gelmesini ve zengin
ülke kaynaklarının hakça dağıtılmasını talep ediyorlar. İşin aslına bakarsanız, son dokuz yılda
Türkiye ekonomisinde elde edilen
ekonomik başarının ve artan refahın kendi ülkelerine de gelmesini, otoriterliğin ve askeri vesayetin kendi topraklarında da geriletilmesini istiyorlar. Çünkü ilk defa bir
Müslüman ülke, petrol ve doğalgaz gibi coğrafya avantajına dayanmadan imalat sanayii ürünlerini satarak küresel
rekabet ortamında başarıyı yakaladı. Batılı ekonomiler çökerken Türkiye ekonomisi güvenilen bir
liman oldu. Ve ilk kez bir Müslüman ülke Başbakanı "one minute" diyerek İsrail'in
kural tanımazlığına karşı durabildi. İşte bütün bunlar, Arap halklarının Türkiye'deki başarılı gelişmeyi örnek alarak demokrasi talebiyle isyanına yol gösterdi.
Gelelim bu süreçte Batı'nın ikiyüzlülüğüne? Batı ülkeleri buyurgan yöneticilere karşı isyan eden Arap halklarına desteklerini ilan ederlerken, bir yanda da bu ülkelerin buyurgan yöneticilerine isyanı bastırmaları için
silah satıyorlar.
Dün The
Times gazetesi,
İngiliz silah ihracatçılarının Arap Baharı'nın başladığı geçen aralık ayından bugüne silah
satışlarını yüzde 30 oranında artırdıklarını
manşet haberiyle duyurdu.
İngiltere'nin silah ihracatçılarının, Libya, Bahreyn ve
Suudi Arabistan'a bu yılın şubathaziran döneminde 30.5 milyon sterlin tutarında
keskin nişancı tüfeği ve diğer
küçük silah satışı yaptığı tespit edildi. Amaç, buyurgan yönetime isyan eden insanları keskin nişancı tüfeğiyle vurmak ve diğer yakın muharebe silahlarıyla durdurmak.
Bu durumu bilerek silah satmak, ikiyüzlülük ve utanılacak bir iş değil de nedir? Hem dünyaya
insan hakları dersi vereceksiniz, hem de
yaşam hakkı talep eden insanların keskin nişancılarla avlanmasına vesile olacaksınız. Ama İngiliz silah üreticileri maalesef bunu yapıyorlar. İngiltere'de Ortadoğu ve
Kuzey Afrika ülkelerine silah satış lisansı alan 600 tane
firma var. Bu firmaların buyurgan yönetimlere yıllık hafif silah satış tutarının 1.45 milyar sterlin olduğu biliniyor. İngiltere'nin yıllık silah satışları toplamı ise 35 milyar sterlini buluyor. Tabii buyurgan yönetimlere sadece İngiltere değil diğer silah üreticisi
zengin ülkeler de bol bol silah satışı yapıyorlar.
Peki bütün bunları niye anlattık? Batılı ülkeler demokrasi eksiliği nedeniyle Arap ülkelerini ve gelişmekte olan ülkeleri sıralamaya tabi tutuyorlar. Kendileri insani değerler sıralamasında hep üstte yer alıyorlar. Hatta demokrasi eksiği var diyerek gelişmekte olan ülkelerin
kredi notlarını düşürüyorlar. Onlara yüksek faizlerle borç para veriyorlar. Böylece hem silahtan kazanıyorlar hem yüksek faizden. Ama Batı'nın bu ikiyüzlülüğü çok devam edemeyecek gibi gözüküyor. Çünkü hem ekonomileri geriliyor hem de çifte standartları iyice ortaya çıkıyor.
Demokrasi talebiyle ayağa kalkan Arap halklarını bastırmaya çalışan buyurgan yönetimlere, keskin nişancı silahı satmak hangi kritere sığıyor? Bu soruların cevabını almadan Batılı ülkelerin ve Batılı kuruluşların verdiği
kredi derecelendirme notlarını, insani değerlendirme ve gelişmişlik sıralamalarını ciddiye almak mümkün değil.
Ramazan Bayramınızı kutluyorum.