Eski
Genelkurmay Başkanı
Org. Koşaner'in 'itiraflarının' geri kalan kısmı da internete düştü. Buna, bir yandan orduyu yıprattığı için üzülüyoruz; bir yandan da gerçekleri gün ışığına çıkardığı için memnun oluyoruz. Koşaner'in bu itiraflarını okuyanlar, Türkiye'nin nasıl bir militarist kıskaç içinde bulunduğunu çok iyi anlayacaklardır.
Düşünebiliyor musunuz? TSK'nın en yüksek makamındaki kişi şu itiraflarda bulunuyor: 'İşimizi ciddîye almadık; dikkat etmedik; bu devran böyle sürer zannettik'/ 'Yasaların dışında hareket ettik'/ 'Neyimiz varsa çaldırmışız'/ 'Biz
35. madde için varız, bu bizim tarihî vazifemiz.'
***
TSK, 27 Mayıs'tan itibaren ne yazıktır ki meşruiyetini kaybetmiş ve millet iradesine karşı bir tehdit unsuru hâline gelmiştir. Özellikle üst
komuta kademesi, devleti kendilerinin yönettiği kanaatine saplanıp kalmış;
demokrasiye ve hukuka karşı çıkarak 'militarist
vesayet' rejimi kurmuştur.
Bu rejimin esası şudur: Seçimle iktidara gelen siviller 'irticacı'dır. Ülke bunlara bırakılırsa, Humeynî İranı'na götürülür ve bölünür. Bu durumda ordunun, Atatürk'ün Gençliğe Hitâbesi'nde söylendiği(!) gibi ve TSK İç Hizmet Kanunu'nun 35. maddesine göre, '
Cumhuriyeti koruma ve kollama görevi' vardır.
Bu esas çerçevesinde TSK, bizatihî antidemokratik ve hukuk dışı bir
örgüt hâline getirilmiş ve bu zihniyet Türkiye'ye çok büyük zararlar vermiştir. TSK'nın üst yönetimi, Org.
Hilmi Özkök'ün
Genelkurmay Başkanlığı haricinde, daima militarist vesayeti devam ettirmeye çalışmıştır.
Darbeci komplolar ve entrikalar yüzünden TSK kendi asıl vazifesini lâyıkıyla yapamamış; siyasete karışarak askerliği aksatmıştır. Çok öğündüğümüz 'Barış Harekâtı' esnasında jetlerimiz kendi gemimizi vurmuş; çıkarma yeri yanlış tespit edildiği için yüzlerce askerimiz şehit düşmüştür.
TSK'nın terörle mücadeledeki beceriksizliği ve başarısızlığı, başlıbaşına bir
soruşturma konusu olarak ele alınmalıdır.
***
Eğer bir
Genelkurmay Başkanı, bir
darbe plânının yapılmasına değil de bunun ortaya çıkarılmasına üzülüyorsa; bu arada darbe plânının (
Balyoz) hazırlanışını da 'Rezilliği yapmışız' diye kabulleniyorsa, artık söylenecek söz kalmamış demektir. O darbe plânı ki, camilere bombalar konuluyor ve kendi uçağımız düşürülüyor... Savunmamızı teslim ettiğimiz kişilerin bu davranışları 'vatana
ihanet' değil midir?... Peki, biz bunun hesabını sormayacak mıyız?
Paşa efendi buyuruyor: '35. maddeyi kaldır da bilmem hangi maddeyi koy. İster koy ister koyma. Biz bunun için varız. Bu bizim
doğal, tarihî görevimiz. Bunun başka hiçbir çıkar yolu yok'. Yani demek istiyor ki, biz kanuna filân aldırmayız; siyasete müdahale etmeye ve
darbecilik yapmaya devam ederiz...
Yazıklar olsun... Bugün üçüncü dünya
ülkelerinin, muz cumhuriyetlerinin generalleri bile bu zihniyette değildir.
Bu zihniyetle demokrasi olmaz...
***
O halde ne yapmalı? Aklımıza gelenleri özetle sıralayalım:
Koşaner'in açıklamaları suç teşkil etmektedir. Cumhuriyet savcılarının âcilen gereğini yapmaları şarttır.
Genelkurmay Başkanlığı, Koşaner'in itirafları hakkında geniş kapsamlı bir soruşturma başlatmalıdır.
TBMM'de, TSK'nın durumu hakkında bir 'Soruşturma Komisyonu' kurularak çalışmalarına başlamalıdır.
Başbakan, bizzat meseleyle meşgul olmalı ve 'TSK
Reform Programı'nı hazırlatmalıdır.
Daha önce
teklif ettiğimiz 'Demilitarizasyon Programı' uygulamaya konulmalıdır.