Medyada sıkça "
terör kan dökmeye doymuyor" gibi ifadeler kullanılır.
Terörün kan dökmeye doyması beklenebilir mi? Yıllarca
terör örgütü kendisinin tartışılmasını istediği sıfatları, kavramları medyaya ve oradan da kamuoyuna yansıtmaya çalıştı ve bunu da gerçekleştirdi. Nihayet
özerklik tartışması sırasında bir başka şey daha ortaya çıktı ki, terörün talep ettiği özerkliğin ne olduğunu anlamayan, anlamamakta ısrar eden, anlı sanlı birçok kimse oturup
demokratik özerklik kavramında keramet bulmaya çalıştılar.
Son olarak başbakanın terör örgütünü "
cinayet şebekesi" diye nitelendirmesi, gelinen nokta bakımından doğrudur. Terör örgütleri siyasal birer cinayet şebekesidir ve hedeflerine ulaşana kadar yeni
cinayetler işlemek onların işidir.
Terörün anatomisi
Başından itibaren terör meselesinin hem siyasi çevrelerde hem güvenlik birimlerinin bazılarında hem de kamuoyunda yanlış değerlendirilmesinin maliyetini acıyla ve gözyaşıyla ödüyoruz. Alçakça şehit edilen her canın arkasından duyulan elem ve üzüntü satırlarla, kelimelerle ifade edilecek gibi değil. Toprağa düşen her kahraman nasıl alçak bir oyunun karşısında olduğumuzu bilmeyenlere, vicdanlarıyla ve ahlaklarıyla bir muhasebe yapmaları gerektiğini söylemiyor mu?
Hâlâ terör karşısında "savaşın dilini mi kullanalım, barışın dilini mi kullanalım" gibi anlamsız, sanki bir şey söylüyormuş gibi yaparak, gerçeği gölgelemeye çalışan ikiyüzlü tavırlardan ne zaman vazgeçilecek? Unutulmasın ki, barışın ve savaşın dili yoktur. Bu sahte söylemin gizlemeye çalıştığı, 'siyasal bir anlayış olarak demokrasiyle, siyasal yöntem olarak terörün arasındaki farkın anlaşılmasıdır.'
Açıkça demokrasiyi, beşeri değerleri, terörden farklılaştıracak bir ahlaki sorumluluğa sahip olmamak, aslında teröre karşı bir hoşgörü veya uzlaşma arayışıdır ki, zaten terörün belli bir kamuoyu yaratması için ihtiyaç duyduğu da budur. Başta demokrasiyi bir değer olarak benimseyen herkesin, insanın yaşama hakkını ortadan kaldıran ve bunu örgütlü bir faaliyet haline dönüştüren cinayet şebekesi karşısında haysiyetli bir tavır alması gerekir.
Terör meselesini ele alanların, kamuoyu oluşturanların önemli bir kısmının, başından itibaren anlamak istemedikleri veya anlaşılmasını istemedikleri husus, terörle etnik meselenin, toplumsal ve
ekonomik sorunlarla, siyasal ayrılıkçı hareketin birbirinden farklı olduğu gerçeğidir. Bunun içindir ki, etnik sorunlardan kalkarak ya da toplumsal sorunlardan hareket ederek ayrılıkçı terörün taleplerini haklı göstermeye çalışmışlardır.
Karar zamanı
Bu kafa karışıklığının, kamuoyu yapıcıları ve ortada aydın diye dolaşan birtakım kimselerde bulunması belli bir ölçüde anlaşılabilir. Fakat devlet kurumunun içerisinde sözde siyasi aklı temsil edenlerin bu meseleleri algılayacak düzeyde bir anlayışa sahip olmamaları, ciddi bir sorundur ve bunun sonucu ülkemiz için gözyaşıdır, kederdir ve işlenen her cinayetten sonra insanların yüreğini yakan tablodur.
Terörün ayrılıkçı bir siyasal hareket olarak niteliğini kavrayacak bir mücadele yaklaşımına sahip olmadan her şeyden önce o bölgede yaşayan insanların nefes almasının dahi mümkün olmadığını anlamak gerekir. Etnik toplulukların sorunları siyasal ayrılıkçılığın talepleriyle özdeşleştirildiği zaman
dava baştan kaybedilir. Onun için lafı evirip çevirmeye gevelemeye gerek yoktur.
Bugün
Türkiye, yaşanılan bunca tecrübeden sonra, terörün neden kan döktüğünü daha iyi anlamış durumdadır. Terörü etkisiz hale getirmeden atılacak diğer adımların başarı şansı olmadığı görülmüştür. Şimdi karar zamanıdır.