Mert ve sert bakışlar,
üniforma ve yana yatırılmış bir bere, iki bacağın birbirinden fazlaca ayrı tutulduğu dik bir duruş, elde kocaman bir
tüfek.
O resimlere
bakan da zanneder ki, ortada işinin erbabı kırk yıllık asker var.
“Şehit” olduklarında da aynı resimler gösterildiği için millet de öyle sanıyor olabilir. Oysa eşe dosta “ben de askerlik yaptım” demek için çektirilen, sevgiliye er
keklik gösterisi olarak sunulan bu standart resimlerdeki üniformanın içindeki sadece bir çocuktur. Operasyona gönderilenler veya
PKK baskını yemesi muhtemel karakollardakiler ise o çocukların fakir ve torpilsiz olanlarıdır.
Üniforma giydirip eline tüfek vermek, onların çoluk çocuk oldukları gerçeğini değiştirmiyor. Operasyona gönderildiklerinde de aniden dönüşüm geçirip “savaşçı” olmuyorlar. Bir aylık eğitimli acemi erlerin, yıllarca dağlarda kalmış militanların dengi olmadığını anlamak için de uzman olmaya gerek yok.
***
Önce şunu bilelim: İster asker iyi savaşsın ister PKK, çözüm bu yolla gelmeyecek. Çünkü
Kürt Sorununun çözüm yolu bugün kimse için
silahtan geçmiyor. Tersine hak temelli bir perspektifle hayata geçirilecek kapsamlı bir
demokratikleşme programından geçiyor.
Ama bu, zorunlu askerliğin kaldırılıp profesyonel orduya geçilmesine ve bu amaçla uyumlu bir
düzenleme olarak iç güvenliğin polise devredilmesine karşı çıkmayı gerektirmiyor. Çünkü askerliğin zorunlu olduğu ve -
Kadir Cangızbay’ın ifadesiyle “Tanrı’nın ‘
şehitlik nasip etme’ konusunda
general çocuklarına pek cömert davranmadığı” bir ortamda-, o çocukların göz göre göre dağlara salınması ve keklik gibi avlanması içimi acıtıyor.
Onların seçeneği yok çünkü. Bir an önce hayatlarını kurabilmek için “askerliği aradan çıkarmaya” çalışırken ölen alt ve orta
sınıf ailelerin evladı onlar. Ve hepimiz biliyoruz ki, silah sesi duyunca şaşkınlıkla etrafa ateş eden, düğünden dönen çocuklara veya çobana
terörist diye mermi yağdıran ve daima kendisi kolay
hedef olan mahallenin gençleriyle, doğru dürüst bir “iç güvenlik” mümkün değil.
***
Peki bunu bildikleri halde “profesyonel orduya” veya “polise” neden
itiraz ediyorlar?
Tek bir sebebi yok bu itirazın. Bazıları “polis
özel harekat” deyince aklına 90’lı yıllar geldiği için korkuyor. O yıllardaki hukuksuzluğun niteliğini kavrayamadığı için de, yine öyle olacak sanıyor. Ama herkesin derdi bu değil.
Asker cenazelerinin doğurduğu infialden siyasi
kaos devşirip
darbe yapmak için fırsat kollayan derin güçler,
çiftçi çocukları kendileri için tahsis edilen makamlara doluştu diye
havale geçiren ayrıcalıklı zümre ve onların basındaki solcu taklidi yapan, Türk ulusalcılığı ile gerilla güzellemesi arasında salınan şımarık çocukları da bunu istemiyor.
Bin dereden su getirip söyleyemedikleri şu: “Bir gün asker darbe yapmak isterse, karşısında direnecek herhangi bir silahlı güç olsun istemiyoruz”. (28 Şubat’ta darbeciler tarafından yapılan ilk işin, polisin elindeki ağır silahların toplanması olduğunu hatırlayalım.)
Ama bu kavgada kendi çocukları hiçbir zaman ölmeyecek olanlar istemiyor diye, başkalarının çocukları üçer beşer “şehit” olmaya devam edecek değil.
***
Yapılması gereken açık:
Ordu profesyonelleşmeli, iç güvenlik alanından çekilip, asıl işine, dış güvenlik alanına koyulmalı. İç güvenlik de asıl ilgilisine, polise devredilmeli. Görev alanı net bir biçimde çizilmiş, silahlı güçlerle
sivil halkı ayırt edecek donanıma sahip, kolayca ölmeyecek ve zaruri olmadıkça öldürmeyecek, hukuk çerçevesi içinde hareket eden,
hesap verebilir ve denetlenebilir bir iç güvenlik sistemi acilen tesis edilmeli.
Ama esas olanın Kürt Sorununa demokratik ve barışçı çözüm olduğu, en ideal güvenlik düzenlemesinin bile bu olmadan çözüm getirmeyeceği unutulmadan.