Değerli arkadaşım Emre Kongar 3
Mart 2011
Perşembe günkü yazısında uzun yıllardan beri sürekli sorduğumuz ve kendimizce yanıtını da bildiğimiz 3 soru sormuş.
Birinci soru, "Bir insan, hem
Müslüman hem de laik ve demokrat olabilir mi" imiş.
Bu soru, yaşamsal bir sorudur ve bizim gibi vatandaşlarının çok büyük bir bölümünün Müslüman olduğu ve laik
demokrasiyi yaşatmaya çabalayan bir
ülke açısından, kesinlikle yanıtlanması gerekir. Her ne kadar
Türkiye Müslümanları arasında kimi farklar varsa da bu farklar, "Müslüman
Kimlik" özelliğini ortadan kaldırmaz.
Bu alanda da çalışmaya başladığım 40 küsur yıldır bu sorunun yanıtını dile getirmeye çalışır ve değerli arkadaşım Emre Kongar gibi doğru yanıtı dile getiririz. Gerek akademik çalışmalarımda gerek yazdığım
dergi ve
gazetelerde bu soruyu yüzlerce kez açıklamalı olarak yanıtladım. Ama kim yaza, kim okuya...
Bu arada ilk baskısı 1984'te Ümit Yayınları arasından çıkan "Laiklik (Dünyada ve Türkiye'de)" başlıklı kitabım, daha sonra değişik yayınevlerinde onlarca defa basıldı. Ama insanların ve toplumların "ezberleri" kolay bozulmuyor.
Xxxxxxxxxxxxx
Gene Emre'nin yazısından okuduğuma göre değerli
bilim adamı Hayrettin
Karaman, bu soruyu 7
Ağustos 2011 tarihli Yeni
Şafak Gazetesi'nde "Tahammül mü, hoş görmek mi" başlığı altında yanıtlamış. (Günde en az 7 bazen de 10-12 gazete okuyorum. Ama çok önemli bazı şeyleri kaçırıyorum. Zaten haftalık ve aylık dergileri de okuduktan sonra insanın başka işlere pek zamanı kalmıyor.)
Sayın Karaman şöyle yazıyor: "...Bir Müslüman, aynı zamanda laik olabilir mi sorusu, dayatmacı, kıstırıcı bir sorudur ve akide (
inanç) ile ilgilidir. Müslümanlar'a mahsus bir çeşit demokrasi olabilir ama sıra laikliğe gelince, hiçbir Müslüman 'Ben, biraz Allah'a, biraz da onu tanımayan, O'nun hâkimiyetini bölen rakiplerine biat ederim' diyemez...
İslam; yalnızca iman,
ibadet ve ahlaktan ibaret değildir. Vahiy aynı zamanda hayatın diğer alanları ile ilgili talimatı da ihtiva etmektedir. Bir siyasal rejim/
sistem hayatın belli alanlarında dini dışlıyor, işe karıştırmıyorsa müminler, inanç olarak onu benimseyemezler...
...İnancı ve ideolojisi farklı olan fertler ve gruplar, -Başka türlüsü mümkün olmadığında- inançlarını dünya görüşlerini muhafaza ederek, ortak alanı düzenleyen bir
sözleşme, (mesela anayasa) çerçevesinde birlikte yaşayabilirler, bir ülkenin vatandaşı olabilirler..."
Xxxxxxxxxxxxxx
Sayın Karaman'ın yanıtının ikinci bölümünde dile getirdiği, "İnanç ve ideolojisi farklı insanların; dünya görüşlerini muhafaza ederek, ortak sözleşme çerçevesinde birlikte yaşayabilirler..." görüşü tam anlamıyla "bir insanın hem Müslüman hem laik hem de demokrat olduğu bir düzenin vatandaşının" tanımıdır. Laiklik Müslümanlığa asla ters düşmez. Ancak laikliği, doğru tanımlamak gerekir.
Laiklik, genellikle çok
ucuz bir biçimde, "din v
e devlet işlerinin birbirinden ayrılması" olarak tanımlanır. Bu tanım, yetersiz ve yanlış bir tanımdır. Eğer laikliği böyle tanımlarsak; o zaman, Türkiye Cumhuriyeti'nin, yüz binlerce "din görevlisine"
maaş vermesini açıklayamayız. Zaten ilk bakışta fazla sorunlu görünmeyen bir tanımın üzerindeki "cila" biraz kazınınca, "anlamsızlığı" bütün açıklığıyla görülür. Laikliği doğru bir biçimde şöyle tanımlayabiliriz: "Laiklik bir toplumda; yönetenlerin, yasaları yapanların, kuralları koyanların bu konulardaki yetkilerinin, 'din dışı bir kaynaktan' gelmesi demektir!" Herkesin oyunu "özgürce" kullandığı demokratik bir ülkede Müslüman bir insan,
laiklikle bir sorunu olmadan yaşayabilir. Yani gündelik yaşamda, "Tanrısal olmayan dünyevi bir
iktidar..."
Ve laiklik böyle tanımlanırsa (ki böyle tanımlanması gerekir) o zaman Müslüman bir insan, toplumsal ve siyasal düzenle hiç çatışmadan, huzur içinde yaşayabilir.
Sayın Karaman haklı olarak "...İslam yaşamın diğer alanlarıyla ilgili talimatları da içerir..." diyor. Doğrusu, isteyen "müminler" yaşamlarını bu "talimatlara" göre düzenlerler. Ancak bu "talimatları" başkalarına da kabul ettirmeye çabalarlarsa, o zaman sorun çıkar. Bunun dışında, laiklik ve demokrasi "müminin" yaşamına karışmaz.
Gene Karaman Hoca'nın çok iyi bildiğine emin olduğum üzere, İslam'ın temel kaynağı Kur'an'da; "bir İslam toplumunun siyaseten nasıl yönetilmesi gerektiği" konusunda tek bir satır yoktur.
Halkının çoğunluğunun Müslüman olduğu devletlerin (Türkiye hariç), demokrasiyle yönetilememesinin nedeni de
İslamiyet değil, çok farklı "determinantlardır." Bunları, "Laiklik" başlıklı kitabımda ayrıntılarıyla anlatıyorum.