Erken öttüler


Bundan on beş yıl kadar önce ortalıkta Yeni Demokrasi Hareketi diye bir parti vardı, hatırlayacaksınız... Bu bir siyasi partiydi ama "alafranga takıldığı" için adına parti dememişti... Hani birtakım "platformlar" falan var ya, işte onun gibi bir şey... Böylece "entellere" seslenmekle yetinmiş, halkın onun bir parti olduğunu algılamasını da zorlaştırmıştı! "Fikir kulübü" gibi bir şey olarak görünmüştü. Lideri, ceket pantalon satan bir arkadaşımızdı. Vallahi ne yalan söyleyeyim, turizmci Besim Tibuk'tan ne kadar siyasi lider olursa, tekstilci Cem Boyner'den de o kadar olurdu. (Tibuk gerçi bıraktı ama Liberal Demokrat Parti son seçimde yüzde 0.04 oy aldı.) Asker, avukat, mühendis, hatta imam politikada öne çıkıyor ama "işadamı" pek ciddiye alınmıyordu galiba. (Gazetecinin de şansı yoktur.) YDH de büyük umutlarla kuruldu, hatta Kadir Çelik dostumuzun bir televizyon programında yaptığı ayaküstü seyirci anketinde "yüzde 45 oy toplar" gibi görününce buna Kadir de şaştı Cem de. "Bilim dışı umutlara kapılmanın" yaratacağı hayal kırıklığını, tıpkı bir başka Cem gibi, kısa sürede şıpın işi başbakan oluverme hayali besleyen diğer bir dostum Cem Uzan gibi, seçim günü yaşayacaktı Boyner... Nitekim, partinin diğer bir kurucusu, işadamı Osman Kavala öylesine umutsuzluğa kapılmış olmalı ki, geçen sene anayasa değişikliği referandumunda "evet mi hayır mı diyeceğini bilemediği için o gün evinden çıkmayacağını" beyan edecek kadar yerlere düştü! YDH, kitleler nezdinde şöyle algılandı: Bir: Bunlar, "Kürtler'i bırakalım gitsinler" diyorlar... İki: Bunlar "eski Marksistler"... Gerçekten de oluşumun içinde yer alan Murat Belge, Cengiz Çandar gibi birçok kişi, partinin böyle algılanmasına yol açıyordu. Marksist'in eskisinin de yenisinin de bu ülkede hiçbir şansı yoktu ya, Kürt meselesi önemliydi. Doksanlı yıllarda Türkiye Kürt meselesini çözemezdi. Kontrgerilla henüz çökertilmemiş (bugün de yokolmuş değildir), bürokrasinin beli henüz kırılmamıştı. Tut ki iktidara geldiler, Boyner ve arkadaşlarında bunun üstesinden gelecek gücün zerresi bile yoktu. Çünkü arkalarında kitle yoktu. Çünkü bu arkadaşların "alaturka" boyutu yoktu. (Alaturka kelimesini olumlu anlamda kullandım.) Dinle imanla da hiçbir ilişkileri yoktu ve olmamıştı. "Osmanlı" değildiler. Mücadeleci, asla... Türkiye Kürt meselesini bugün bile çözebilmiş değildir ama hiç olmazsa çözme yolunda önemli adımlar atabilmiştir. On beş yıl önce henüz bu noktaya gelmekten de uzaktı. Henüz çözüm için "faşizmi deneme" aşamasındaydı, sanki seksen sene boyunca başka bir şey denemiş gibi! "Alafranga liberalizm" çabası böylece büyük bir hayal kırıklığıyla sona erdi ve tarih sahnesinden çekildi. Dipten gelmiyordu, tepeden indirilmişti. Onun yerini, hem Anadolu burjuvazisini yetiştirip güçlendiren ve buna yaslanan, hem de Anadolu halkını ikna eden "alaturka liberalizm" aldı ve çok büyük başarı kazandı. Yani başbakan bu tür adamların ara sıra kıllık etmelerine "beni iktidara getiren siz değilsiniz" derken haksız mı?

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER