Hiçkimsenin umurunda olmayan konularda
fırtına yaratmaya bayılıyorlar, Elif
Şafak'ın son
romanı çalıntı mıymış değil miymiş?
Gözyaşlarına garkolsa da son tahlilde bu
gürültü Elif Hanım'ın da işine geldiğinden ("reklamın kötüsü olmaz" ilkesi), alan memnun satan memnun...
Çünkü yazarının erkek kılığına girerek
kapak resmi çektirdiği bir roman sözkonusu, ve burada temel amaç "mal satmak"... (Orhan Kemal'i "Hanımın Çiftliği" romanının kapağında kadın kılığında düşünün, sonra gene bana kızacaksanız kızın.)
Boğaziçi Üniversitesi'nden bir kızcağız da roman yazmaya heves etmişti de okulun bahçesinden balonla göklere mi yükselmişti ne, onun gibi bir şey.
Eskiden ayıp karşılanırdı.
Moruk ağzı yapmıyorum, herkesin herşeyi "paraya tahvil etme" tutkusu,
Türkiye'yi de değiştirdi, Türk edebiyatını da tabii. Aşklar da paraya çeviriliyor. ("Lan çekmeyin lan" ikiyüzlülüğü.)
Gelgeç okuyucu da bu tuzaklara
gönüllü olarak düşünce... (Balzac okumadan Umberto Eco okuyanlar, Kemal Tahir okumadan
Orhan Pamuk okuyanlar...)
Yeni Türk edebiyatını fazla ciddiye almıyorum efendim.
Yok, yaşı ilerleyince insan "fiction" okuyamaz oluyor, ancak tarih ve biyografi ilgisini çekiyor ama ondan değil...
Sanatta esnaflık sevmiyorum.
Son yıllarda öne çıkan yazarlarımızın bir "varoluş sorunsalı" yok. (Entel kaçtı ama tanım budur.)
Çetrefil insan gerçeğini, "dar yerde" sıkışıp kalmış insan örneklerini incelemek değil dertleri. Unutulmaz "roman kahramanları" da yaratmıyorlar, sosyoloji ve tarih "etüdleri" yapmaya da hiç yanaşmıyorlar.
Batı'da ilgi uyandırmak, bu arada "ihracat fazlasını" da iç pazara vermek,
Allah Nobel nasip ettiyse almak, ya da sırasını kollamak...
Orhan aldı, Elif Hanım da alır mı?
Niçin olmasın? "Önemli bir siyasi gelişme" olursa alabilir tabii...
Çünkü ya Türkiye'ye
küfür ederek alınıyor, ya da Türkiye beklenmedik bir başarı kazanınca.
O zaman, Türk okuruna değil,
yabancı tüketiciye yönelik iş yapılıyor.
Orhan, romanlarını kötü bir üslup (daha doğrusu üslupsuzlukla), esas olarak Maureen Freely için yazar (arkadaşı ve çevirmeni)... Bu nedenle de, eserlerinin asılları yirmi sayfadan fazla gitmez ama
İngilizce çevirileri çok daha akıcıdır.
Elif Hanım'dan da
Fransız basınında "la grande romanciere turque" diye sözedilir, hayırlı olsun. (Bu işten en zararlı çıkan
Yaşar Kemal olmuş, pabucu dama atılmış, üstelik yaşı da geçmiştir.)
Akımlar vardır edebiyat tarihinde... Jacques Prevert'in "şiirsel gerçekçilik" akımı gibi (Türkiye mümessili "Garip şiiri" ve özellikle de Orhan
Veli...)
Batı uygarlığının insanlığa söyleyecek sözü kalmayınca sımsıkı sarıldığı "fantastik gerçekçilik" akımı gibi... Başta Gabriel Garcia Marquez... Türkiye mümessili Latife Tekin'di ama soyut bir "minimalizme" saptı ve kendini tüketti, karikatürcü kocası da müthiş yeteneğini
Aydın Doğan ve Koç Holding'in hizmetine verdi.)
Kusura bakmazsanız, bendeniz de Orhan Pamuk ve
Elif Şafak gibi yazarlarımızı "turistik gerçekçilik" akımına sokuyorum.
Değerlerini, çabalarını, emeklerini, ülkemize hizmetlerini asla inkâr etmiyorum, hayır.
Ama işte "Mavi Jeans", "
Güllüoğlu Baklavaları" ya da işte "Mado Dondurması" gibi.