Başbakan Erdoğan Birlik Vakfı'nın iftarında
Dışişleri Bakanı Davutoğlu'nun salı günü (yarın) Şam'a gideceğini açıklarken,
Suriye'deki gelişmeler hakkında da şöyle konuştu:
"-Biz Suriye konusunu bir dış mesele olarak, bir dış sorun olarak görmüyoruz. Suriye meselesi bizim bir iç meselemizdir. Çünkü bizim Suriye ile 850 kilometre sınırımız var, akrabalık, tarih, kültür bağlarımız var. Dolayısıyla burada olanlar, bitenler bizim asla
seyirci kalmamıza fırsat vermez.
Tam aksine oradaki sesleri duymak zorundayız, duyuyoruz ve tabii ki gereğini de yapmak durumundayız.''
Suriye'de olup bitenlerin Türkiye'nin bir "İç mesele" si olarak görülmesi, "Yeni Dünya Düzeni"nin gerçekleri açısından çok doğaldır.
Eski dünya düzeninde, yani dünyanın
Amerikan-
Sovyet dehşet dengesine dayalı olarak iki bloka ayrıldığı dönemde, Suriye'deki gelişmeler Moskova'nın iç meselesi olurdu.
İç meseleler de globalleşti
Suriye sanki komşumuz değildi ve bize uzak bir
ülke gibiydi.
Yeni dünya düzeninde ise,
yabancı bir ülkenin sorunlarının başka bir ülkenin veya tüm ülkelerin iç meselesi olması, sade komşular için söz konusu değil.
Birincisi her ülkenin sorunu, artık ABD'nin iç meselesidir.
Veya Somali'deki açların durumu, dünyadaki bütün tok ülkelerin iç meselesi değil midir?
Aynı şekilde ABD'nin sorunları da mesela Çin'in iç meselesi değil mi şu anda?
Son örnek hemen gözümüzün önünde.
Kredi derecelendirme kurumu "
Standard & Poor's" un, ABD'nin
kredi notunu "AAA"dan "AA"ya düşürmesi
Amerikan yönetiminden çok Çin'i kızdırdı.
İflas değil istikrar
Çünkü Amerikan devlet tahvilleri dünyada en fazla Çin'in stokunda.
Neticede kapitalist Amerika'nın
ekonomik durumu Komünist Çin'in bir iç meselesi konumunda. Çin Amerika'nın iflasını değil ekonomik ve siyasal istikrarını korumasını istiyor.
Çin'in resmi haber ajansı Şinhua'nın yorumunda, Washington'un
savunma ve sosyal
yardım harcamalarında
kesinti yapması gerektiği vurgulanırken kredi notunun düşürülmesine de ABD'deki "Kısa vadeli görüş açısıyla hareket eden politikacıların'' kavgalarının neden olduğu ileri sürülebiliyor.
Dün Sabah'ın Pazar ekinde
Rasim Ozan Kütahyalı, askeri tesislerin genel ekonomiden etkilenmeyen yapılarını çocukluk anılarına dayanarak şöyle anlatmıştı:
"-..Bu askeri
tatil kampı her sene daha güzel bir hale gelirdi. Her sene yeni tesisler yapılırdı.
Üstelik o kadar enflasyonist ortama rağmen fiyatlar neredeyse hiç artmazdı. Babam ve annem sürekli sivillerin böyle organizasyon yapamayacaklarını söylerlerdi.."
Amerika da böyle bir dönem yaşadı galiba.
Bizdeki askerler devlet bütçesine, Amerikalılar da borçlanmaya güvenerek, gerçek ötesi bir refaha ve askeri güce sahip olunabileceğini zannettiler.
Bu arada Çin ve
Asya kaplanları, Amerika'nın alacaklıları oldular.
Nasıl
Avrupa Birliği, kendi
Merkez Bankası ve para birimi (
Euro) bulunan hükümetler-üstü bir yapı ise ve nasıl Yunanistan'daki ekonomik
kriz de mesela Almanya'nın bir iç meselesi ise, global ölçekte de dünya ülkelerindeki her sorun, tüm dünya için bir iç meseledir artık.
Bu böyle devam edemez
Eğer Suriye'deki
Esad yönetimi
Kaddafi çizgisindeki siyaseti uygulamayı ve kendi insanlarını katletmeyi sürdürürse, bu durum başta Amerika olmak üzere pek çok ülkenin Libya'ya yapılan askeri müdahalenin benzerini Suriye için de gündeme getirmelerine kadar dayanabilir.
Birleşmiş Milletler'deki genel eğilim ve
Güvenlik Konseyi'nin son kararı bu ihtimali güçlendiriyor. Rusya'nın da Esad destekçiliğinden uzaklaşmaya başladığı görülmekte.
Ama dün de Suriye tankları Hama'dan sonra bir başka kentte (Deir al-Zour) kendi vatandaşlarını vurmaktaydı.
Bu noktada Başbakan Erdoğan'ın "Suriye'deki sesleri duymak zorundayız, duyuyoruz ve tabii ki gereğini de yapmak durumundayız" şeklindeki sözlerinin Esad yönetimi tarafından çok ciddi şekilde değerlendirilmesi gerekiyor.
Artık "
Egemenlik" eskisinden çok farklı içerikte. "Globalleşme" bağımsızlığın yerine "Karşılıklı
bağımlılık"ı ikame etti.
Erdoğan'ın Suriye'deki gelişmeleri veya Somali'deki açlığı Türkiye'nin iç meselesi olarak görmesi de, bu açıdan ele alınmalıdır.
Bu bir tehdit değil, akla davet mesajıdır.
Neticede Türkiye'deki "
Kürt Sorunu" ve buna ilişkin "Bölücü
terör" de diğer ülkelerin iç meselesi değil midir?