Yüksek
Askeri
Şura (YAŞ) görünen kadarıyla başladığından epeyce farklı sonuçlanmış oldu. Şura öncesi kuvvet komutanlarının
istifasıyla birlikte oluşan hava hükümetin TSK'yı tamamen kendi mülahazalarıyla belirleyeceği izlenimi yaratmıştı. Çünkü Koşaner'in ve diğer kuvvet komutanlarının istifalarına yol açan süreç, komutanlar istifalarıyla bunu hedeflemedilerse de, siyasal iradeye bütün alanı terketme sonucunu doğurdu.
Buna mukabil hem Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'nün hem de başbakanın işin başından itibaren hiç alttan almayan tutumu ve başbakanın YAŞ'ın başkanı olduğunun altını güçlü bir biçimde çizişi,
komuta kademesinin şekillenişinde
teamül dayatmalarını kabullenmeyeceğini ifade edişi,
tayin ve atamalardaki beklentileri epeyce yükseltti. Oysa YAŞ kararlarına bakılırsa
Saldıray Berk ve
Arslan Güner'in kuvvet komutanlıklarına getirilmesinin engellenmesi ve bazı
Balyoz ve
Ergenekon sanıklarının pasif görevlere getirilmesinin dışında tayin ve terfilerin çoğu istifa eden komuta kademesinin de istediği yönde gerçekleşmiş oldu.
Buna rağmen bir haftalık YAŞ gündeminin sonucunda ortaya çıkan tabloyu asker-
sivil ilişkileri açısından gerçek bir kazanım olarak görebiliyoruz. YAŞ toplantısında başbakanın riyaset koltuğunda tek başına verdiği resim bu kazanımların en sembol ifadesi olarak kaydedildi bile. Doğrusu çıkan kararlar, tayin ve terfiler, siyasilerden ziyade asker kanadının istekleri doğrultusunda gerçekleştiyse de, bu sonuç askeri kesimin bir dayatmasına değil belki ricasına verilmiş bir
jest olarak gerçekleşmiş oldu. Yeni
Genelkurmay başkanına iyi bir başlangıç fırsatı için yapıldığı ifade edilen bu jestle siyasi iradenin denetimi, izni ve onayı bundan sonrası için de tartışılmaz bir koşul olarak tanınmış oldu. Bu garip bir denklem çıkarmış oldu ortaya, ama YAŞ'ın mevcut yapılanması karşısında hükümetin elindeki imkanlarla kurabildiği en gerçekçi denklem bu oldu.
Herşeyden önce, YAŞ sürecinde siyasi iradenin belirleyici olduğu gerçeği hem askeri kesimce hem de muhalefetiyle medyasıyla bütün kamuoyu tarafından ilk defa bu kadar kanıksanmış oldu. Askerin demokratik ölçüleri benimseyip bu çizgilerde kalacağı yönünde bir güven verdiği takdirde TSK mensuplarına karşı kimsenin, özellikle hükümetin zaten rövanşist veya hasmane bir tutum içinde olması düşünülemez.
Maksat demokratik sınırlar içinde iyi tanımlanmış görevlerini en iyi şekilde yapabilen güçlü bir ordu yapısı ve yine demokratik ölçülerde tesis edilmiş bir sivil-asker ilişkileri düzeyidir. Sonuçta karşılıklı anlayış ve
diyalog içinde istenen değişiklikler olabiliyorsa, çatışmayı, gerilimi, zıtlaşmayı
tercih etmenin kimseye yararı yok.
Askerin bu konuda yeterince kendi çizgisine çekilmiş olduğu güvencesini hisseden Erdoğan'ın "hesaplaşma yerine helalleşmeyi" tercih etmiş olması mümkün. Helalleşmenin her şeyi düzelteceğinin tabii ki bir garantisi yok, ama siyasetin belli aşamalarında çok hayırlı bir iş olduğu kesin.
Ancak soruna yol acan yanlışların veya haksızlıkların yapılmaya devam etmesi halinde helalleşmenin ne kadar doğru olduğu da önemli bir sorudur. Sorun sadece spesifik olarak bu başbakan ile şu komuta kademesi arasındaki ilişkilerin iyi olması değil ki. Unutmayalım ki,
Tansu Çiller döneminde de, belki bu kadar olmasa bile, sonuçta dönemin genelkurmay başkanı Doğan
Güreş başbakanla ilişkilerini anlatırken "
Başbakan tak diye emreder ben şak diye yaparım" diyerek belki de sivil asker ilişkileri için görünüşte çok ideal bir örnek sergilemişti, ama ilişkilerin hiç de öyle olmadığını herkes biliyordu.
Dolayısıyla "meşru ve onurlu bir helalleşmenin" mümkün olabilmesi için bile
adaletin tesis edilmiş olması gerekiyor. Asker sivil ilişkilerinde ve özellikle YAŞ kurumunda mevcut yapı devam ettiği sürece başbakanın bu yıl ve muhtemelen önümüzdeki yıllarda sergileyeceği fotoğraf hep istisna olarak kalacaktır. Yanlış olan TSK'nın siyasetten, halkın denetiminden tamamen uzak bağımsız bir yapılanma içinde bulunması. YAŞ'ın yapısında kararların oy çokluğuyla alınması başkanı da olsa başbakana veya siyasete hiç bir zaman ihtilaf halinde son sözü söyleme imkanı bırakmıyor. YAŞ'ın yapısı her zaman son sözü askerlerin söylediği bir düzenlemeye dayanır.O yüzden başbakanın emrinde olan bir kurumun içinde alınan kararlarda başbakanın ve
savunma bakanının hiç bir etkisi yok. Bu yılki YAŞ'ta da aslında başbakan ve Cumhurbaşkanı ancak kendilerine özgü performanslarıyla etkili olabilmiş, yoksa mevzuat her zaman olduğu gibi daha büyük krizlere ve askeri
vesayet görüntülerine imkan vermiyor değildi.
Yaş toplantısında verilen fotoğrafın kalıcı hale getirilebilmesi için mutlaka YAŞ kanununun demokratik bir ülkeye yaraşır bir biçimde elden geçirilmesi gerekiyor. Burada YAŞ'ın tamamen istişari bir kurula dönüşmesi ve yasalarla tanımlanmış olarak komutanların tayin ve terfilerinde sivil iradenin tek belirleyici hale getirilmesi zaruridir. Ayrıca Genelkurmay'ın milli savunma bakanlığına bağlanması suretiyle de bu yılki YAŞ toplantısında fiilen gerçekleşen durumun yasal bir zeminin oluşturulması için hayırlı bir vesile kılınması gerekiyor.
Nihayetinden bütün kalplerde adalet duygusunu da tatmin edecek bir helalleşmeyi adaleti tesis etmiş bir anayasa mümkün kılabilir.