Kırşehir'de bir
mahkeme, bir gazeteciye 375 gün meslekten
men cezası verdi.
Bizim medya mahallesi mal bulmuş mağribi gibi atladı üstüne.
Sözüm ona, iktidarın medyaya dönük baskısına dair ellerine yeni bir materyal geçti.
Bastırıyorlar, "
Gazeteciler de artık kamu görevlisi gibi meslekten uzaklaştırma cezası alıyor" diye.
"Bilmem ne kadar gazeteci hapiste" diye devam eden
kampanya ise aylardır sürüyor, malum.
Garip olan, gazetecilik mesleğinin içine düştüğü durum değil.
Gazetecilerin yazdıklarından dolayı içeri girmesinin... Saklayacak delili olmayan meslektaşlarımızın
tutuklu yargılanmasının... Bir gazeteciye, yazdığı bir haber nedeniyle "meslekten uzaklaştırma" cezası verilmesinin savunulabilir yanı var mıdır?
Yoktur elbette...
Bugün asıl garip olan bunlar değil, bunun üzerinden
siyaset yapan gazetecilerin içine düştüğü durum.
Misal... Benim kurumum
Genelkurmay'a akredite değil. Hiçbir askeri programı izleyemiyor.
Aylardır...
Ahmet Şık ve Nedim Şener'i, her Allah'ın günü dillerinde pelesenk eden meslektaşlarımdan hiçbiri, benim mağduriyetimi dile getirmedi.
Sadece BUGÜN ve
Kanaltürk değil... Zaman,
Birgün, Samanyolu,
Taraf,
Kanal 7, Vakit gibi medya kuruluşları, yaklaşık 20 yıldır Genelkurmay ve bağlı kuruluşların kapısından içeri sokulmuyor.
Hadi hakkını yemeyelim. Bugün artık Genelkurmay'dan bilgi istenirse telefonla alınabiliyor. Ama orduevindeki rutin
KKTC resepsiyonuna alınmıyor, kışladaki şehit cenazelerini bile izleyemiyorsunuz.
Derdim Genelkurmay'la değil. Nitekim ajanslar var sağolsun, alıp oradan yapıyoruz haberleri.
Ama... Sorarım yine de:
Her gün, tutuklu veya takip altındaki gazeteciler üzerinden ajitasyon yapan programcı ağabeylerim, ablalarım;
Bir tek gün "Bu ayrımcılık yakışmıyor" dediniz mi?
Program yapmanızı beklemiyorum, yarım cümleyle temas ettiniz mi?
Etmediniz!
Hadi bırakın "bizim mahalleyi."
Yıllar önce... Kendi mahallenizde, yan yana çalıştığınız
arkadaşlarınız için
teker teker darağaçları kurulurken, çıkıp "Bi dakka" dediniz mi?
Yönettiğiniz bültenlerde, gazetelerde bu hukuksuzluğa karşı
bayrak açabildiniz mi?
Cengiz Çandar köşe bulamazken... Mehmet Ali
Birand çalışacak kanal ararken...
Nazlı Ilıcak önce gazetecilikten, sonra siyasetten yasaklanırken... Mehmet Altan'ın köşe yazma günü dörtten bir güne düşürülürken...
Mahir Kaynak linç edilirken... Yalçın Özer'in
Türkiye gazetesindeki köşesi kapatılıp kahrından ölmeye terk edilirken... Gazeteciler için "Ona süngü takıp sınır sınır gezdireceğim" tehditleri savrulurken...
Hiç içiniz sızlamadı mı?
Hoş...
Asker telkiniyle
manşet atan kalemlerde vicdan aramak hata!
Tek dertleri: Aman köşemiz alınmasın. Sakın programımız bitmesin!
13-14 sene uzatmaları oynadınız.
Buna sayın.
Suçunuz sabit.
Ve henüz zaman aşımına da uğramadı.