Eskiden askerlerle
siyasetçiler anlaşamayınca
muhtıra verilir ve siyasetçiler
istifa ederdi... Şimdi tersi oluyor.
Değişime alışmak kolay değil. Neyin doğru neyin yanlış olduğuna alışkanlıklara dayalı olarak karar veremeyiz. Ama kesin olan bir şey var.
Sivilleşme ve
demokratikleşme bugünün dünden farkını oluşturan olgular arasında.
Gerçi
Özal döneminde önce Necdet Öztorun zorunlu
emekli olmuştu, sonra da
Necip Torumtay, hükümetle anlaşamayınca istifa etmişti.
Yani genelkurmay başkanları istifa da ederdi eskiden. Ama bugün her alanda dünden çok farklı.
İsterseniz yine alışılmış söylemlerle bakalım yeni dünyaya.
Gerçekten kavunlarla karpuzların eski tadı yok. Eskiden her şey daha lezzetliydi.
Elimde
uzaktan kumanda cihazı TV kanallarını dolaşıyorum. Farklı kanallarda program sunan, tartışan, kanallarının izlenme oranını artırmak için kendini parçalayan meslektaşlarıma bakıp, onlara acıyorum.
Eskiden böyle değildi bu meslek. Bir tek TRT'nin tek kanallı televizyonu vardı. Hangi programı yapsanız o hep en fazla izlenen program olurdu.
"Rekabet" devreye girdiğinden beri her mesleğin olduğu gibi televizyonculuğun da eski tadı kalmadı.
Sanayicilik de tatsızlaştı açıkçası. Birkaç tane
yerli malı otomobil markası vardı.
Rekabet işin tadını kaçırdı
Benim ilk otomobilim Anadol'du.
Torpido gözünün üzerinde de Anadol'u üreten şirketin adı olan "Otosan" yazardı. Rahmetli ses sanatçısı Necmi Rıza Ahıskan yanıma oturduğunda her seferinde bu yazıyı okur ve sonra bana dönüp "Sen bu arabayı oto san" derdi.
Amerikan,
Alman,
Japon,
Kore markaları ile
rekabet etmek gibi bir sorunu yoktu otomotiv endüstrisinin. Paralar peşin alınır, sonra da sıra gelince yerli malı
araç teslim edilirdi alıcıya.
Okullardaki "Yerli malı haftaları"nda da kuru
incir ve Antep fıstığı ile ülkemizin
ekonomik potansiyelinin tadına bakardık.
Nerede o eski
ucuz tatiller
Nerede o eski Antalya'nın, o eski Bodrum'un güzel tatil günleri?
Bodrum'da Azmakbaşı'nda kahvaltı eder, Kırıkçatal'da birkaç liraya karnınızı doyurur,
akşam da Han'da Zeki Müren'le barda oturup tatilinizin hakkını verirdiniz.
Şimdi her yıl 10 milyon turist ağırlayan Antalya'da 1970'lerin ortasına kadar
otel denilecek bir konaklama mekânı yoktu.
Belediyeden Konyaaltı'nda bir gecekondu "Oba" kiralayabilmişseniz, denize ve tatile hak kazanmış olurdunuz.
Zap Suyu'na
köprü yapılmadığı için Boğaz'a köprü de düşünülmezdi.
Siyaset de daha lezzetliydi eskiden.
Siyasetin de tadı kaçtı
Dış politikanızı Amerika belirlerdi.
"Sovyet tehdidi" varken başka türlüsü de mümkün değildi zaten.
İçeride de son sözü askerler söylerdi.
Kürtler o zaman da vardılar ama hem resmen hem de siyaseten yoktular. Bu mesele de askerlerin ilgi alanındaydı.
"Acaba nasıl çözüm üreteceğiz" diye şimdi kafa yorduğumuz sayısız sorun hiç gündemde değildi.
Genelkurmay'ın ışıkları
Hürriyet,
Milliyet veya
Cumhuriyet gazetelerinden birini elinize aldığınızda, Türk basınını izlemiş olurdunuz.
G.Kurmay'ın pencerelerinde sabaha kadar açık olan ışıkları izlemek,
Ankara gazeteciliği için en geçerli uğraştı o zamanlar.
Kapalıçarşı'daki Cumhuriyet ve Reşat altınlarının fiyatları da ekonomiyi izlemeye yeterdi.
Kadıköy vapurunda da herkes birbirini tanır ve selamlaşırdı.
"Halk" henüz kentlere
akın etmediği için "Vatandaşlar" huzurluydu. "Çok seslilik" de kalabalıkların aynı sloganları birlikte tekrar etmesi olarak algılanırdı.
Bu "Değişim" denen bela her şeyin tadını kaçırdı. Baksanıza
Öcalan bile PKK'ya "Ben
taşeron olmayacağım artık" diye rest çekiyor yeni dönemde.