Dilimizde bu tür durumları anlatmak için harika bir söz var: Perşembenin gelişi çarşambadan bellidir.
Bu sözde olduğu gibi, çoğu çocuk yaşta neredeyse 100 insanı acımasızca katleden
İslam ve
yabancı düşmanı
Norveçli
Breivik'in gelişi de belliydi.
İslam, göçmen ve yabancı düşmanlığının,
siyasetin merkezine taşındığı; faşist partilerin
iktidar ortağı ya da alternatifi haline geldiği 11
Eylül sonrası
Avrupa'daki zehirlenmenin bu tür sonuçlar doğurması ihtimalinden hep korkuluyordu. Zira, ırkçı Le Pen'in Fransa'da ciddi ciddi devlet başkanı adayı olarak ortaya çıktığı; İsviçre'de minare gibi temel haklarla ilgili bir konunun referanduma götürüldüğü; faşist partilerin Avrupa Parlamentosu'nda bir grup oluşturacak büyüklüğe ulaştığı;
Hollanda gibi belki bir zamanlar dünyanın en özgür ülkesinde faşist partinin iktidar ortağı haline geldiği; eşit vatandaşlık, çok kültürlülük,
demokrasi gibi kavramların anavatanında sorgulandığı bir coğrafya haline geldi Avrupa.
Yabancı düşmanlığı ve İslam karşıtlığı öyle dozlara çıktı ki,
Avrupa Konseyi ve
AGİT bünyesinde
İslamofobi problemini ele alan birçok çalışma yapıldı;
rapor hazırlandı. Sırf bu problemle ilgilenmek için birimler oluşturuldu. İslam Konferansı Örgütü, İslamofobik vakaları izlemek için özel bir yapılanmaya gitti. Entelektüel alanda Samuel Huntington ve onun çeşitli siyasi, etnik, dinî takipçilerinin öncülüğünü yaptığı medeniyetler çatışması tezine karşı
prim vermemek için Avrupa'yı genel olarak günah keçisi ilan etmek doğru değil. Ancak en azından Norveç faciasından sonra, Avrupa'nın bir iki asırdır geliştirip insanlığa sunduğu değerlere taban tabana zıt gelişmeler karşısında yeterince dikkatli olmadığını; bu tür fikirleri gayrı meşru ilan etmek yerine, merkez siyasi akımların onların tabanına heveslenip fikirlerine tercümanlık rolüne soyunduğunu; yargı kurumlarının İslam söz konusu olduğunda nefret söylemini cezalandırmada aşırı toleranslı davrandığını; güvenlik kurumlarının
El-Kaide' class='textetiket' title='El Kaide haberleri'>El Kaide
tipi örgütlere odaklanıp
yerli/faşist
terör yapılarını radarından çıkardığını kabul etmemiz lazım.
İslam karşıtı ve faşist bu yerli tehdide karşı Avrupa ve Norveç güvenlik güçleri biraz dikkatli olsaydı, Norveç gazetesi Dagbladet'in yazdığına göre 'Nasıl
bomba yapabilirim?' diye 200 gün google'da
arama yapan Breivik'in izine rastlamamaları imkânsızdı. Breivik ve onunla aynı fikirleri paylaşan akımların ifade ettiği tehdit yeterince anlaşılsaydı, Hollanda yargısı aşırı sağcı/popülist Geert Wilders'in Müslümanlara karşı nefreti körükleyen İslam düşmanı fikirlerini o kadar kolay aklamazdı. İnancımız ve terbiyemiz açısından tekrar etmekte çok zorlansak da merak edenlerin,
terörist Breivik'in düşünceleriyle benzerliğini görmesi için Geert Wilders'in Hollanda mahkemesi tarafından masum bulunan sözlerini hatırlamakta fayda var: "Sorunun temelinde faşist İslam,
Allah ve Muhammed'in
hasta ideolojisi var; bu ideolojinin kaynağı da İslami 'Kavgam', yani Kur'an." 23 Haziran'daki kararında Hollanda mahkemesi, bunun gibi beyanların 'İslam'a atıfta bulunduğuna ve bu yüzden de insanlara karşı nefret yaymadığına veya insanları ayrımcılığa uğratmadığına' hükmetti.
Fransa'da meşru siyasetin bir parçası olarak kabul edilen ve kamuoyu yoklamalarına göre halktan yüzde 27
destek alan Marie Le Pen'in savunduğu şu fikirlerin Breivik'in düşüncelerinden ne farkı var: *Avrupa halklarının isteklerini görmezden gelerek Avrupa'ya ait olmayan
Türkiye'ye AB kapılarını açamazsınız. Zaten Türkiye ile müzakereleri başlatmak büyük hataydı. Hükümeti radikal İslam'ı savunan Türkiye, Avrupa'nın laik kökenlerini de tehdit eder. *
Cuma namazları sırasında caddelere taşan cami cemaati, Paris'i işgal eden Nazi askerlerine benziyor. *Mahallelerimizde dinî kurallar geçerli, cumhuriyetin kuralları değil. Ortada asker yok, ordu yok ama bu bir işgal.
Breivik'in fikirlerini parti programı haline getiren Le Pen'den benzer fikirleri popülizm adına merkez sağ siyaset şapkası ve nüansıyla dile getiren Sarkozy'ye Avrupa siyaseti, şimdi Norveçli katili
kınama yarışına girmiş durumda. Ancak, hastalığın vücuda ne kadar yayıldığını teşhis edip samimi olarak kafaları değiştirmedikçe, sadece Breivik'i kınamanın işe yaraması çok zor...