“Bir halkın kendi dilini, kendi kültürünü kullanmak istemesinin bedeli neden bu kadar ağır ödetildi ki?.. Bir gün bu ülkeye barış gelecek, inanıyorum.”
Kürt sorununu 1980’lerde daha yakından izlemeye başlamıştım. Ancak meselenin içine asıl girmem 1990’ların başında oldu.
Cumhuriyet’in genel yayın yönetmenliğinden 1992’de ayrıldıktan sonra Güneydoğu’ya çok sık giderek sorunun içine daha fazla girmeye çalıştım.
Geçen hafta okuduğum bir kitapla o çok acılı 1990’lı yıllara yeniden döndüm.
Kitabın adı:
BİLDİĞİN GİBİ DEĞİL,
90’larda Güneydoğu’da çocuk olmak!
Rojin Canan Akın’la Funda Danışman’ın kitabına (Metis Yayınları)
Yıldırım Türker bir sunuş yazmış.
Bir solukta okunuyor.
1990’larda ben Güneydoğu’da dolaşırken o günlerde çocukların neler yaşadıklarını anlatıyor.
“Adım Avrehan.
1982
Nusaybin doğumluyum.
Evimize yaptıkları ilk baskında kaç yaşında olduğumu hatırlamıyorum. Direkt içeri girdiler, hepimizi uyandırdılar.
Sabahın üçü ya da dördü.
Sıraya girin dediler. Sıraya girdik. Kardeşimin beşiğini alıp attılar.”
ŞİWAN PERWER’DEN 9 YIL...
“Ben Piran.
1980’de
Silopi...
Asker köyün tamamını basıyordu. Taş üstünde taş kalmayacak tarzda arıyor, nerdeyse köyün tüm erkeklerini alıp şiddete maruz bırakarak geri getiriyordu.
Ağabeyimde on on beş
kaset vardı. Bir iki tanesi Şiwan Perwer’indi. Askerler geldiğinde ağabeyim kasetleri poşete sarıp tuvalete bırakıyordu. Tuvaletin iç kısmına çivi asmıştı.
Bir kere Şiwan Perwer’in kaseti yakalanmıştı bizim bir köylüde. Adam dokuz yıl mı ne içerde kaldı.”
ÜSTÜMÜZE ÇİŞ ETTİLER!
“Ben Xezek.
1980
Çukurca doğumluyum.
Her gün dayak atıyorlardı bize. Özel timlerden ilk dayak yediğimde sekiz yaşında falandım. Asla unutmayacağım olayı on üç yaşında yaşadım.
Bir gün özel timler evleri bastı, her tarafı dağıttıktan sonra biz çocukları toplayıp kışlanın duvarının dibine dizdiler.
Duvarın üstünde duran askerler sırayla üstümüze -çok affedersiniz ama- çiş ettiler.”
“ÜÇ AĞABEYİM DE DAĞDA...
“Büyük ağabeyim dağa çıktığında ben on yaşlarındaydım.
İyi hatırlıyorum.
Bizim burada Haskir Dağı var. Arkadaşlarıyla odun toplamaya gideceklerini söylediler.
Odun toplamak bahane yani... Beş sene sonra şehit haberi geldi.
Ortanca ağabeyim de gitti.
99’da şehit oldu.
Üçüncü ağabeyim Ayhan da gitti, o da şehit oldu. Ömer ağabeyimin mezarı Kandil’de. Mustafa ağabeyimin burada, Çukurca’da. Ayhan ağabeyimin mezarının yerini ise bilmiyoruz.”
KİME AĞLIYORDUK BİZ?..
“Adım Aznavure.
1980 Nusaybin doğumluyum.
Ben kendi yatağımdayken bir bakıyorum evin içi asker dolu. Üstümüzü giymeye fırsat bulamadan dışarı atılıyorduk.
Kaset arıyorlardı.
Kaset denilen şey
yasak olmamalı.
Ben Kürt olarak
Kürtçe kaset dinleme hakkına sahip olmalıyım. Bir kaseti saklamakla cephanelik saklamak aynıydı. Kasetleri bir ipe bağlayıp kuyuya sarkıtıyorduk.
Acaba arkadaşlarımıza mı ağlıyorduk biz, yoksa kaybettiğimiz çocukluğumuzu mı bilemiyordum.”
ANNEN ÇIĞLIK ATMIŞ...
“Adım Avrehan.
1982 Nusaybin doğumluyum.
Babam 1993’te, 14 Şubat’ta öldürüldü.
Sabah evden çıktı.
Etrafta kalabalık vardı.
Bakıyorsun, baban mı, değil mi? Sonuçta annen çığlık atmış, sen de o korkuyla koşuyorsun. Baktığında, baban orada yatıyor, babanı görüyorsun, orada yatıyor.
Gitmek istiyorsun, gidemiyorsun.
O anki çocuk şeyi, korkuyorsun.
O an bir şey yapamıyorsun.
Arkamı döndüm, koşarak ağlaya ağlaya eve geldim.”
“BİR GÜN BARIŞ GELECEK!”
“Ben Xezek.
1980 Çukurca doğumluyum.
Barış demek, artık
ölüm, savaş,
silah, işkence olmayacak demektir.
Bu kadar insan ölüyor, hepsi gencecik.
Bu kadar kaybettik, artık yeter.
Bir halkın kendi dilini, kendi kimliğini, kendi kültürünü kullanmak istemesinin bedeli neden bu kadar ağır ödetildi ki?..
Çukurca’da halktan çok asker var.
Bu halka yazıktır.
Evet, çok
hakaret gördük, çok işkence gördük ama artık yeter.
Bir gün bu ülkeye barış gelecek.
Buna inanıyorum.”
Bildiğin Gibi Değil,
90’larda Güneydoğu’da
Çocuk Olmak!
Güzel bir kitap.
İyi pazarlar!