Şemdinli davası yeniden açılıyor. Şimdi aralarında eski
Genelkurmay Başkanı
Orgeneral Yaşar Büyükanıt'ın da bulunduğu generallerin yargılanması ihtimali doğdu.
"Bu da nereden çıktı?" diyebilirsiniz...
Bu sorunun cevabını doğru vermek için, Şemdinli olayına yakından bakmak gerekiyor.
9
Kasım 2005'te meydana gelen bu olay, aslında Eski Türkiye'yi ve çok tartışılan "
vesayetçi rejim"i tanımak açısından tam bir laboratuar gibi... Oraya baktığınızda nasıl kirli ve karanlık bir geçmişten geldiğimizi görürsünüz.
Eğer Ergenekon'u,
askeri vesayeti,
darbe girişimlerinin ne olup ne olmadığını anlamak istiyorsanız bu olayı inceleyin yeter.
İçinde asker,
sivil,
siyasetçi, bürokrat,
hukukçu çete, tezgâh, sumen altı etme, görmezlikten gelme, koruma, kollama her şey var.
Peki, olayı hatırlıyor musunuz?
Toplum olarak bazı olayları görmezden geldiğimiz için hatırlatmakta yarar var.
Şemdinli'de 9 Kasım 2005 günü eski
PKK'lı Seferi Yılmaz'a ait kitapçı dükkânı
bombalandı ve bir kişi öldü.
Olaydan hemen sonra bombayı attığı ileri sürülen kişi, yakındaki bir
arabaya sığınınca
halk müdahale etti ve arabadaki üç kişiyi tartaklayarak polise teslim etti. Bu Türkiye'de ilk kez oluyordu ve halk, deyim yerindeyse suçüstü yaparak suçluları yakalamıştı.
Ancak, ne gariptir ki, halkın teslim ettiği zanlılar asker olduklarını ileri sürüp serbest bırakılınca ortalık yine karışacaktı. Bu kez halk sokaklara döküldü ve polis noktasını ateşe verdi. Bu sırada otomobilde
keşif yapan savcı ve
CHP Hakkâri Milletvekili Esat Canan'ın üzerine ateş açıldı ve bir kişi de burada öldü.
Ama yine de halkın tepkisi durmadı ve birkaç gün sürdü. Şemdinli Belediye Başkanı
Salih Yıldız, toplanan kalabalığı şöyle teskin ediyordu:
"Burada,
Yüksekova ve
Susurluk benzeri bir olay var. Çözüyoruz ancak sizin sakin olmanız lazım." Gördüğünüz gibi, Türkiye'de 9 Kasım 2005'te iki kişinin öldüğü, sonra sayının daha da arttığı, sistemin tüm unsurlarıyla müdahale ettiği çok ciddi bir olay yaşandı.
Şimdi gelelim asıl soruya: Peki, bu olaylara yol açanlar kimlerdi?
Umut Kitabevi'ne bomba atan üç kişiden ikisi
astsubay Ali Kaya ve Özcan İl
deniz, üçüncü kişi ise PKK itirafçısı Veysel Ateş'ti.
Bir de şu bilgilere bakın... Kitapevinin önünde bulunan 30 AK 933 plakalı araba Hakkâri Jandarma Komutanlığı'na ait. Bagajında da neler yoktu ki: 3
Kalaşnikof tüfek, buna ait 10 şarjör, bomba malzemeleri, polis, asker yelekleri, 105 kişinin adının yazılı olduğu üç liste, krokiler, haritalar, kimlik kartları.
Bu vahim durumu TSK yöneticileri hâlâ nasıl açıklıyor doğrusu merak ediyorum. Bana 1993 dönemini hatırlatıyor. Anlaşılan bu girişimle bölgede, tıpkı 93'lerdeki gibi tam bir
faili meçhul cinayetler dönemi başlatılacaktı.
Şimdi gelelim, bir "hukuk" devleti olduğunu söyleyen Türkiye'de bu olaydan sonra neler olduğuna...
Hukuki süreç başladı ancak, dönemin
Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral
Yaşar Büyükanıt, olaydan hemen sonra
bombalama olayına adı karışan astsubay Ali Kaya için "Tanırım, iyi çocuktur" deyince işin seyri değişmeye başladı.
Buna rağmen
Savcı Ferhat Sarı
kaya, Büyükanıt'ı "suç işlemek için
örgüt kurmak ve görevi kötüye kullanmak"la suçlayarak güçlü bir
iddianame hazırladı.
Van 3. Ağır
Ceza Mahkemesi'nde süren yargılamada yakalanan sanıklara toplam 39 yıl ceza verildi. Ancak
mahkemenin bu kararı
Yargıtay 9. Dairesi'nce bozuldu ve
dosya askeri mahkemeye gönderildi.
Askeri Mahkeme, 14
Aralık 2007'de yapılan ilk duruşmada,
tutuklu astsubaylar Ali Kaya, Özcan İldeniz ve PKK itirafçısı Veysel Ateş'i
tahliye etti. Olay burada kalmadı devreye
HSYK girdi ve Savcı Ferhat
Sarıkaya'yı meslekten men etti. O günlerde muhalefet partisi CHP Genel Başkanı Deniz
Baykal, Büyükanıt'ın suçlanmasını Silahlı Kuvvetler'e darbe olarak niteliyor ve yargının da alet edildiğini söylüyordu.
Şemdinli olayı her açıdan kirli bir tezgâhtı... Siyaset ve hukuk açısından ise tam bir skandal...
Şimdi, 12
Eylül 2010
Anayasa Referandumu'yla bu kirli olayı tüm yönleriyle aydınlatma şansı yakaladık. Başarırsak belki o zaman "askeri vesayet sistemi bitti" diyebiliriz.