Genel gidişatın tersine işler yapanlar için kullanılan çok güzel bir atasözümüz var:
"Eller gider Mersin'e biz gideriz tersine." Şu anda TSK'nın işleyiş ve istikametini anlatma konusunda en güzel tanımı bu atasözü yapıyor dersek abartı olmaz.
Öncelikle şunu not edip altını çizelim: Yaptığım eleştiriler, yazdığım
analizler daha fazla
Mehmetçik şehit olmasın diyedir. Yoksa
Ortadoğu gibi belalı bir coğrafyada yaşadığını unutup 'orduya ne gerek var' şeklinde fanteziler yapanlarla işim olmaz.
Gelelim meselemize.
17. sayfamızda detaylı bir analiz var. Orada da göreceğiniz gibi TSK'nın yapılanışı ve işleyişi hatalı. Tüm dünya orduları küçülüp daha fonksiyonel hale gelirken biz hâlâ
soğuk savaş dönemindeki yapılanmamızı sürdürüyoruz.
730 bin kişilik dev bir ordumuz var. 275 bin kişiye her ay
maaş ödüyoruz.
Askerlik süresinin kısaltılması bir yana Genel
kurmay'ın analizlerine göre 200 bin asker açığımız var.
General sayımız ise
Amerikan ordusundan bile fazla.
İşin kötüsü ise şu: Bu kadar büyük bir ordumuz varken hâlâ eğitim birliklerinde asker sıkıntısı çekiliyor. Geri hizmetlerde çalışanları çıkarttığınız zaman eğitecek asker kalmıyor.
İnanılması güç ama 8 milyonluk
Avusturya bizim sadece bir kolordumuz kadar olan silahlı kuvvetleriyle Bosna'daki EUFOR'u doldurur, mevcudunu artırmak için elinden geleni yapar, biz ise "oraya gönderecek personelimiz yok, mevcut personelle görünürlüğünüzü artırmaya bakın!" gibi ucube cevaplar veririz.
Normal şartlarda "Onların nüfusu kadar senin askerin var, nerede bu askerler" diye sormak lazım ama bu bizim ülkemizde pek olmaz.
Komutanlarımız da ne kadar iyi eğitim yapıldığını, ordumuzun ne kadar verimli olduğunu anlatırlar. Brifinglerde tatmin edici grafikler yapılır.
Fakat kimse '
kral çıplak' demez. Bir tek
Org. Hilmi Özkök "Bu hantallıkla işler yürümez, küçülerek etkinleşmemiz lazım" dedi. Ona da bu gerçeği ifade ettiği için atılmadık
iftira kalmadı.
Öyle gerilere gitmeye gerek yok.
Daha dün Silvan'da
13 şehit verdik. Dünyanın neresinde kaldı terörle mücadeleyi konvansiyonel birliklerle yapmak? Kaçırılan 2 asker için 5 bin kişiyi dağlara sürüyorsunuz. Elinizde istihbarat var mı? Yok!
O kadar askeri rastgele dağlara sürerseniz ya mayına basar ya pusuya düşer. İki askeri kurtarayım derken onlarca şehit verirsiniz. Eğer bunca zaman sonra kaçırılan askerlerin yerini tespit edecek istihbarat ağınız yoksa zaten bu işte esaslı bir yanlışlık vardır.
NATO'da genel kabul görmüş bir
kural vardır. Büyük ordular kendi kendine dönüşemezler. O yüzden
sivillere
havale edilir. Diyelim ki 'yakın körlüğü' nedeniyle Karargâh bu işi öngöremiyor. İyi de sivil teknokratlar vasıtasıyla hükümetin hazırladığı "Türkiye'nin Milli Askeri Stratejisi" belgesi var hazırda.
Orayı açıp okusanız bile yapılması gerekenleri görürsünüz!
O da yeterli değil diyorsanız değişen
MGSB var. Artık tehdit ve düşman tanımı değişti. Bu durumda
Genelkurmay karargahındaki harekat planlayıcıları neden kuvvet komutanlıklarına "bu yeni durum doğrultusunda geleceğe dönük planlarınızı yapın" talimatı ver(e)mez?
Keşke tek sorunumuz çağın gereklerine ayak uyduramayan ordu modelimiz olsaydı.
PKK'ya karşı mücadele planlarını bir türlü göremediğimiz kurmay heyetimiz halkın seçtiği hükümete karşı
komplo kurmak için fazla
mesai yapar. Dün gazetelere yansıdı. Kara
propaganda siteleri (o siteler üzerinden hükümete
kapatma davası açılmıştı) bizzat dönemin
Genelkurmay Başkanı Başbuğ'un talimatı ile yapılmış.
Karargâh'tan
ihbar mektubu gönderen meşhur meçhul
subay bir de paraf listesi yollamıştı. Meğerse o kara propaganda siteler çok sayıda komutanın ortak projesiymiş. PKK'ya karşı bu tür projeler geliştiremeyen
generallerimiz hükümete ve kendi toplumuna karşı dört başı mamur operasyonlar yapıyor!
O yüzden canımızı acıtsa da bir karar vermek ve ordudaki dönüşümü sağlamak zorundayız. Yoksa daha uzunca bir süre şehitler gelir, daha uzunca bir süre asker, askerlik yapmak yerine ülkeyi yönetmeye talip olur.