"Başlangıçta her gün
Taraf okuduklarını,
destek olmak için her gün birden fazla Taraf aldıklarını ama gazetenin artık
Kürt düşmanlığı yaptığını, artık okumadıklarını, benim de ayrılmam gerektiğini söylüyorlar."
Bu satırlar Roni Margulies'e ait. Taraf yazarı.
Demek son zamanlarda
Ahmet Altan'ın, Yıldıray Oğur'un, Markar Esayan'ın, Emre Uslu'nun,
Kurtuluş Tayiz'in, hele
Orhan Miroğlu'nun yazıları, Kürt sokağında öfkeye yol açtı.
Ne demiş Mehmet
Baransu?
"Bir Kürt yurttaş olan ben, biz, bizler soruyoruz:
Kim size bizler hakkında konuşma hakkı verdi?
Silahların arkasına sığınanlar mı, kanla beslenenler mi, ölümle hayat bulanlar mı bizim adımıza konuşacak, hakkınızı savunacak?
Barış ve
demokrasi kelimelerinin arkasına sığınan vicdansızlara bir kez daha sesleniyoruz. Adımıza konuşma hakkından artık vazgeçin... Çünkü siz ve sizler 'barış ve demokrasi' kelimelerinden bile korkacak kadar korkaksınız." (Taraf, 18 Temmuz)
Ne demiş Orhan Miroğlu: "Sözüm Kürtler'e. Ben susamam, susarsam yaşayamam. Beni anlayın, benden üç maymunu oynamamı istemeyin." (Taraf, 21 Temmuz 2011)
Taraf kadrosu, "barışçı çözüm"ü en çok zorlayandı, hükümet üzerinde
baskı kurandı ama
cinayet ve o acayip özerklik ilanı her şeyin kimyasını değiştirdi. Ne yapacaklardı, cinayet olunca "kem küm" mü edeceklerdi? O zaman Ahmet Altan Ahmet Altan, Miroğlu Miroğlu olarak kalabilir miydi? Gerekeni yaptılar ve gayet insanca bir
itirazda bulundular.
Ama "
silah" itiraz istemiyor. İtiraz edenin payına,
örgüt içinde bile
infaz düşüyor.
Ama itiraz da onurlu insanın olmazsa olmazı. Ve
ümit insanın itiraz edebilir karakterinde. Değilse herkesin payına
Stockholm sendromu düşerdi.
Bakıyorum,
Ertuğrul Kürkçü,
Sırrı Süreyya Önder kıvranıyor.
Altan Tan ne yapsın? Yüreği orada duruyor.
Şerafettin Elçi ne yapsın? Aklı orada duruyor.
Altan Tan sesini yükseltti ve "Böyle, tek taraflı özerklik ilanı olmaz" dedi.
Şerafettin Elçi, "Bu zamansız, anlamsız, gereksiz bir ilandır" dedi.
Daha henüz, 13 askerin şehit edilmesi konusundaki yürek ve
akıl seslerini duymuş değiliz.
Ama o da oraya yerleşmez, patlatır bir gün yüreği ve aklı.
Ben Altan Tan'ı tanıyorsam öyle olacak.
Altan Tan'ın kafası ve yüreği, "komün projesi"nin içine sığar mı?
Tamam bir
ittifak oldu ve milletvekili seçildi ama Altan Tan'ın aklı ve yüreği, PKK'nın, KCK'nın, İmralı'nın, Kandil'in bilmem neyin mengenesi içinde hapsolmaya razı olur mu?
Şerafettin Elçi'yi Habertürk'te, Belkıs Kılıçkaya'nın sorularını cevaplandırırken dinledim. "
Başbakan bizi dinlese ve şöyle
küçük bir ışık gösterse bunlar olmazdı" diyor. Yani hepsi bu mu? BDP'nin yanlışlarını düzeltme işi de mi Başbakan'a ait? Ne yapsın Başbakan, akıl dışı bir özerklik ilanı karşısında? Memleket sadece Diyarbakır'dan, millet de sadece BDP'ye oy verenlerden mi ibaret?
Ben de derim ki:
-Şerafettin Elçi, şu
Silvan ve benzeri
cinayetlere mani olsa her şey çok daha iyi olurdu, Şerafettin Elçi, tek taraflı özerklik ilanına engel olabilse, her şey çok daha iyi olurdu!
Seçildiniz ama cinayetler devam ediyor.
Bunu, "Demokratik yollar tıkandı, böyle oluyor" gibi bir yaklaşım asla izah etmiyor.
Ortada, bir
terör örgütü var. Siyaset de yapan bir
terör örgütü. Cinayet, şiddet, o terör örgütünün olmazsa olmazı. O,
siyaseti öyle yapacak.
BDP, o şiddet siyasetinin uzantısında bir yerde kurulmuş. Her haliyle "Ben ondan ayrılamam" diyor. Böyle bir durumda o örgütün bulaştığı her kanın, BDP siyaseti üzerine sıçramaması mümkün değil.
Son seçimde, "O siyaset çemberi içinde rol alan ama aynı çizgiden gelmeyenler, nereye kadar birlikte yürüyebilecekler" diye bir soru her zaman vardı.
Medyada, örgütten, "Barışçı bir
açılım" beklentisi içinde olanlar için de aynı risk söz konusu idi.
Çok çabuk geldi o kritik
tercih anı.
KCK, eğitime çağırdı herkesi. "
Özerklik terbiyesi" vermeye...
Eeee, bu iş böyledir. Komün düzeni için, Sovyetler'in dağılmasından 22 yıl sonra adamı yeniden bilinç terbiyesine sokarlar.
Akıl ve yürek
isyan etmesin de ne yapsın!