Ekonomiden anlamam, ama dostlarım "Ne oluyoruz?" diye benim de kapımı aşındırıyor.
Önce Ak Parti Genel Başkan Yardımcısı
Bülent Gedikli bir şeyler söyledi, dün de ekonomiden sorumlu
Başbakan Yardımcısı Ali
Babacan aynı konuya vurgu yaptı... İkisi de şunu söylüyor: "Kriz her an patlayabilir, tasarruf edin..."
Davul ve zurnayla gelmeye kalksaydı
kriz, ancak bu kadar sesi duyulurdu...
Ne oluyoruz gerçekten?
Krizin kapımıza dayandığını görmek için büyütece ihtiyaç yok aslında.
Kapı komşumuz
Yunanistan 'iflâs masası'nın insafına kendini terk etti; 'Duyun-u Umumiye' tarzı bir borç yapılandırılmasına razı...
İrlanda,
İspanya ve
Portekiz'de işlerin yolunda gitmediğini
Sağır Sultan bile duydu da,
İtalyan ekonomisinin 'S.O.S.' işaretleri vermesi herkesi şaşırttı...
İrlanda, Portekiz, İspanya, İtalya sıkıntıya girerse, ithalat ve ihracatını çeşitlendirse bile ticaretini büyük çapta
Avrupa ile yapan Türkiye'nin dalgalanmalardan uzak kalabilmesi herhalde mümkün olmaz...
Herkes bu kadarını görüyor da,
iktidar partisi ve hükümet adına yapılan açıklamalar yine de garip karşılanıyor. Öyle ya, 'Global Ekonomik Kriz' bütün dünyayı sarsarken biz de
doğal olarak bundan etkilenmiştik; ama o zaman Başbakan
Tayyip Erdoğan her aşamada "Kriz Türkiye'yi teğet geçti" cümlesiyle korkuları yatıştırmıştı.
Şimdi ise, korkmayanı korkutuyorlar...
Öyle yaygın ki dünyadaki
ekonomik kargaşa, hiç sarsılmayacak sanılan ülkeler bile önlerini göremiyor... Ülkelere not veren bağımsız kuruluşlar
bütçe açığını hesapsız kitapsız dolar basarak kapatmaya çalışan ABD'yi önce tehdit ettiler, sonra
reyting indirimine gittiler. Türkiye'nin performansını iyi bulduğu için notunu yükselten kurum hem de...
'Bir ekonomi bilen',
Güngör Uras, Türk ekonomisinin son durumuna dair şu bilgileri veriyordu dün: "Biz dünyada riskli ülkelerden ayrışmış durumdayız. Bugün riskli ülkelerde risk ölçüsü, bütçe açığının ve dış borcun milli gelire oranı."
Rakamlar yalan söylemez; Uras'ın verdiği rakamlar şöyle: "ABD'nin bütçe açığının milli gelire oranı yüzde 10.5, kamu borcunun milli gelire oranı yüzde 100'ün üzerinde.
Bütçe açığı Fransa'da yüzde 7.0, İngiltere'de yüzde 10.5, İtalya'da yüzde 4.6, Almanya'da yüzde 3.3 oranında. AB tanımına göre kamu borcu Almanya'da milli gelirin yüzde 83'ü, İtalya'da yüzde 119'u, Fransa'da yüzde 81'i, Yunanistan'da yüzde 142'si oranında. Bizde bütçe açığı milli gelirin yüzde 3'ünün altında, AB tanımlı kamu borcu yüzde 45'in altında dolanıyor. İşte bizi kriz korkusu yaşayan ülkelerden ayrıştıran bu göstergeler..."
Yazısını okuyunca Ayşe Teyze ne anlamıştır bilemem, ama ben hayli zorlandım.
Neden iktidarda olanlar tasarrufçuyu korkutuyor?
Etrafıma sorduğumda aldığım cevaplar iki noktada toplanıyor: Tüketimi frenleyerek yanlış ve lüzumsuz harcamaların önüne geçmek istiyor ekonomi kurmayları... Bu bir. İkincisi de, ithalât-ihracat arasında açılan makası ihracat lehine tersine çevirmek arzusundalar...
İki
sektör akıl almaz bir
büyüme gösterdi yakın zamanlarda: Mesken ve otomobil... İnsanlar
küçük tasarruflarıyla yapı firmalarının, otomobil satıcılarının kapısına dayandı ve
banka kredisi destekli alımlar yaptı.
İstanbul başta olmak üzere büyük kentlerin etraflarında, otoparkında lüks otomobiller duran muazzam siteler yükseldi son yıllarda...
Her iki ferdi de çalışan orta halli aileler bu sayede
sınıf atlamış görünüyor...
Galiba İrlanda'da yaşananın bizde tekerrür etmesinin önüne uyarılarla geçilmek isteniyor...
Japon 'gelecek bilimci' Kenichi Ohmae, 'Görünmeyen Kıta' adlı kitabında şimdilerde iflâsın eşiğine gelmiş İrlanda'yı "21. yüzyılın en parlak ülkelerinden biri" diye selâmlıyordu. Ekonomik sıkıntı kendini ilk emlâk sektöründe belli etti İrlanda'da... Krediyle başını soktuğu bir evin sahibi olmak yetmemiş İrlandalı'ya, "Madem bu kadar kolay, bir de kiraya vermek için ev alayım" demiş...
Ödenemeyen krediler yüzünden başgösteren sıkıntılar bazılarının işini kaybetmesine sebep olmuş; bu da alınan kredileri ödeyemeyenlerin sayısını artırınca...
Vanity Fair'de (
Mart 2011) okuduğum ve konuya ilgi duyan herkesin göz atmasını dilediğim 'İrlandalıların gözleri yaşardığında...' başlıklı araştırma şu girişle başlıyor: "Önce
İzlanda. Ardından Yunanistan. Şimdi de kendilerine özgü gizemli bir mantığın sonucu iflâsa sürüklenen İrlanda... 2000 yılında âniden Avrupa'nın en zengin halkları arasında sayılırken, İrlandalılar, ülkelerini birbirlerinden satın almaya karar verdiler. Sonra... Bankaları ve hükümetleri onları mahvetti."
Bana, Gedikli ve Babacan derginin bu
zihin açısı yazısını okumuş gibi geliyor...