Fanatik
Yunanlı ve
Rumların, Türkleri
imha planının
Kıbrıs Barış Harekâtı ile boşa çıkarılışının 37'nci yıldönümünde Ada'da çok farklı bir tablo var.
Anavatanlar
Türkiye ile
Yunanistan arasındaki güç ve moral dengesi düne göre bugün büyük oranda Türkiye lehine değişmiş durumda.
İflas eden bir Yunan ekonomisi karşısında, yüzde 11'lik
büyüme hızıyla
dünya rekoru kıran ve 16'ncı büyük ekonomi haline gelen bir Türkiye mevcut. Ada'nın kuzeyi ile güneyi arasındaki psikoloji değiştiği gibi, iki taraf arasındaki gelişmişlik uçurumu da hızla kapanmakta. Sadece 6-7 yıl öncesine göre Türk tarafında kişi başına düşen
milli gelir 4 kat artarak 13 bin 500 dolara çıkmış durumda.
2004'te kangren halini almış Kıbrıs sorununa çözüm bulmak amacıyla yapılan
Annan Planı referandumunda yüzde 75 hayır diyen Rumların aksine yüzde 65 oranında
evet diyen Türkler ve Türkiye yine çözümden, eşitlik ve karşılıklı saygıya dayalı iyi ilişkilerden yana.
Elektrik santrallerinin devre dışı kalması yüzünden enerjisinin üçte ikisini kaybeden
Rum Kesimi ciddi insanî ve
ekonomik bir krizle karşı karşıya. Her gün sadece 2 saat elektrik verilebiliyor. Krizin ekonomiye maliyeti milyar dolarlarla ölçülüyor. İnsani etkisini anlamak için ise bugünlerde sıcaklığın 45 derecelere ulaştığı Ada'da 5-10 dakika yaşamak lazım. Dün
Lefkoşa'da musluklardan adeta kaynar su akıyordu. Sıcak yüzünden inşaat işleri askıya alınmıştı. Klimasız yaşamak imkânsız.
Böyle bir ortamda Türklerin, tamamen insanî bir yaklaşımla Rumlara elektrik vermesi, alkışlanacak bir tavırken Rum tarafında deprem etkisine yol açmış durumda. Sağcı siyasetçiler ayakta. En büyük tepki ise Rum siyasetinde her zaman
kilit rol oynayan kiliseden. Kilisenin lideri Başpiskopos 2. Hrisostomos, "Keşke Türk elektriği almak yerine
fener veya mum kullansaydık." diyor. Bu tavrıyla dinî otorite, "Türk elektriği kullanmak caiz değildir" diye
fetva veriyor. Aynı enerji sıkıntısıyla Türkler karşı karşıya kalsa ve KKTC'deki dinî otoriteler "Rum elektriği caiz değildir" diye konuşsaydı, dünya medyası bu bağnazlık karşısında neler yazardı? Belki de Türklere bu tutumları yüzünden Taliban'a benzetirlerdi. Ama Rumların, bu inanılmaz derecede bağnaz tutumundan dünyada söz eden var mı?
Galiba Türklerin kaderi bu. 1974'te Rumların soykırımından kurtarmak için yapılan barış harekâtını, dünya hâlâ işgal olarak görüyor. 2004'te barış planını reddetmiş olmalarına rağmen Rumlar
AB üyeliği ile ödüllendirilirken, hâlâ ambargolarla cezalandırılan Türkler.
Yeni hükümeti kurduktan sonra ilk ziyaretini büyük bir çıkarma şeklinde Kıbrıs'a yapan Erdoğan'ın, "Bıçak kemiğe dayandı", "2012'ye kadar çözüm olmazsa, AB ile ilişkiler donar", "Kıbrıs diye bir devlet yoktur", "Güzelyurt'u,
Annan Planı'nda veriyorduk, artık vermeyiz" gibi sert mesajlarını bu çerçevede okumak lazım. Çünkü bu çıkış, her teklifi boşa çıkararak çözümü engelleyen bir liderin retoriği değil, iktidarının ilk günlerinde, çok daha zayıfken çözüm için her riski alan, özgüveni yüksek bir ülkenin liderinin yine süreci hızlandırmak için yaptığı güçlü bir ikaz.
Avrupa başkentleri için ne kadar uyarıcı olacağını kestirmek zor, ama Erdoğan'ın ziyaretinin ve verdiği mesajların Lefkoşa sokaklarındaki yansıması çok olumluydu. Erdoğan'ın 'marjinal' diye nitelediği bazı
küçük grupların dışında herkes Türkiye'nin yükselen gücünün ve yıllardır Ada'ya yaptığı katkının itibarının farkında. Bunun somut göstergelerinden biri, 37 yıl önce 20 Temmuz'da Mehmetçik'in Ada'ya gelişini hatırlamak için Kıbrıslı gençlerin
Yavuz Çıkarma Plajı'nda 2 yıldır sabah 04.30'a kadar tuttuğu
Şafak Nöbeti.
Kıbrıslı Türklerin Barış ve Özgürlük Bayramı'nı kutluyor; Ada'daki katliamı önlemek için can veren şehitlerimizi rahmetle anıyoruz. Bütün şehitlerimizin ruhu şâd olsun.