13 askerimizin şehit edilmesinden önceki manzarayı hatırlayınız lütfen.
PKK yanlısı bir partinin bağımsız milletvekilleri Meclis'i boykottan vazgeçmek üzere.
AK Parti ile görüşmeler yapılıyor. Kulislere yansıyan bilgilere göre bağımsız vekiller Parlamento'ya gelecek; ancak o dönüşün şimdi mi, yoksa Meclis'in gireceği
tatil sonrası mı olduğu bilinemiyor. Bir de hangi ortak metnin vesile edileceği tam kestirilemiyor. Çözüm konusunda aydınlar ümitli.
Bağımsızların Meclis'te yapıcı bir rol oynamasını arzu edenler büyük bir yekün teşkil ediyor. O umuda kapılanların beklentilerini İmralı'da mahkûm Öcalan'ın "Meclis'e girin." talimatı da destekliyor. Zaten Öcalan'a göre 'çatışmasızlık süreci' devam etmeli...
Saldırı öncesi manzarayı özetlemeye devam:
Genelkurmay Başkanı
Işık Koşaner, üçlü görüşme trafiğinde. Koşaner'in
Başbakan Tayyip Erdoğan ve Cumhurbaşkanı
Abdullah Gül ile temaslarında Yüksek
Askerî Şûra (YAŞ) hakkında konuşmamaları imkânsız. Çünkü ufukta
YAŞ kararları var ve çok sayıda
komutan Balyoz soruşturması kapsamında
tutuklu bulunuyor. Bu durum üzerinden
siyasete
baskı yaparak yürütülmekte olan davayı etkilemeye çalışanların varlığı bir kısım medyanın tavrından da belli. Her
terör saldırısı sonrasında Balyoz sanıklarının tutukluluk halini gündeme getiren ve güvenlik zaafından bahseden gazeteciler, belli ki bazı çalışmaların işaret fişeği gibi. Her neyse. Sonuçta tutuklu komutanlar nedeniyle 'güvenlik zaafı' oluşacağı iddia edilirken ve YAŞ planlanırken beklenmedik bir
eylem oluyor ve 13
Mehmetçik şehit ediliyor.
13 vatan evladının şehadetine sebep olan pusu üzerinde de şüpheler bulunmakta. Mesela Radikal'in yayımladığı ilk rapora göre '
ihmal büyük'. O raporun naklettiğine göre askerlerimiz, "40 kg yükle 43 derece sıcaklıkta 3 gün
boyunca yürütülüyor. Yakın mesafeye rağmen özel tim gönderilmiyor." Dahası da var. Teröristlerin askerlerimizi izlediğine dair
telsiz konuşmalarına vâkıf oluyor yetkililer ve o konuşmalar kayda giriyor. Tedbir alınıyor mu? Maalesef hayır! Sadece 'dikkatli olalım!' uyarısı yapmak yeterli mi? Daha da acısı şu: Yaralanan Mehmetçik, roketatarların yaktığı ağaçların arasında çaresiz kalıyor. 14.40'ta başlayan saldırıya ilk '
Cobra' 16.00'da gelebiliyor. Tabii ki bu şartlar altında şu soruları sormaya hakkımız var: Milyar dolarları bulan bütçelerle alınan
modern cihazların sağlayacağı istihbarat üstünlüğümüz nerede? Heron'lar nerede? Neden onlarca
terörist onca ağır silahlarla pusu kuruyor da buna önceden
tedbir alınamıyor, çatışma sırasında 'bir avuç eşkıya'nın çanına ot tıkanamıyor, saldırı olur olmaz takviye güçlerimiz teröristin tepesine niçin binemiyor?
Saldırının zamanlaması manidar, şekli ise düşündürücü. Üstelik (olaya düz bakıldığında) amacı da tam anlaşılamıyor. Terör örgütünün başındaki adam 'çatışmasızlık süreci' derken askerleri kaçırıp rehin almak, sonra da pusu kurup 13 fidanın hayatına kıymak, öteden beri gülünç bir şekilde kutsadıkları 'Önderlik' makamının karizmasını çiziyor. Apo'yu, örgütünü bile yönetemeyen aciz bir kişi durumuna düşürdüler. Meclis'e dönmeyi düşünen BDP'nin bağımsızlarını da derin bir boşluğa savuruyor bu korkunç saldırı.
Şu anki durum PKK liderinin 'önderlik'ini tuzla buz ediyorsa, PKK temsilcisi gibi çalışan bağımsızları bir kez daha figüran haline getiriyorsa asker katilleri neyi planlıyor? Kesin olan şu ki, '
Kürt sorunu'nun çözülmesini istemeyen güçlü ve derin bir
ittifak var. Bu ittifakın dış bağlantılarını anlamak için
Türkiye'nin bölgede artan etkinliğine bakmak gerekiyor. Kim büyüyen, serpilen, gelişen Türkiye'den rahatsız? Kim bu
ülkenin dünya dengelerindeki değişen rolünden endişe duyuyor?
Tetiği çeken piyonlar (hatta o menhus tetiği çektirenin kendisi olduğunu sananlar) büyük fotoğrafı göremeyebilir. Görmesi de mümkün değildir zaten. Karmaşık ilişkiler ve değişik kimliklerle terörü azdıranlar
algı yönetimi yapmaktadır. Bu algının bir ucu devlet yönetiminin izleyeceği politikaları belirlemeyi hedefler; diğer ucu ise sosyal barışı sabote ederek yeni cepheler oluşturmayı planlar. Neyse ki bu ülke insanının acı tecrübesi ve muazzam sağduyusu, şeytanlara taş çıkartan sinsi planları akim bırakacak kadar sağlam bir zemin üzerinde duruyor. Kürtlerle, Kürt olmayan herkesi birbirine düşürmek, devletle bütün Kürtleri karşı karşıya getirmek, iç
kaos ortamı çıkararak Türkiye'yi dışarıda aciz bırakmak... Hiç şüpheniz olmasın; Türkiye bu badireyi de aşacak. Sabırla, akılla, planla bu soruna yaklaşırsa hedeflenen kaotik ortam oluşmayacak. Kardeş kavgasının hiçbir kitleye faydası yok. Ellerine kan bulaşanlar kitleler arasında güvensizlik oluşturmak, ülkeyi prangalar yüzünden adım atamaz hale getirmek istiyor. Çok dikkatli olmak, oluşturulmak istenen atmosfere boyun eğip orada boğulmamak gerekiyor...
33 er şehit edildiğinde
Balyoz davası mı vardı?
13 askerimizin şehit edilmesi 70 milyonun yüreğine ateş gibi düştü. Böyle hadiselerde, herkesin aklıselimle meseleye yaklaşması şart. Fırsatçılık yapmak, şehitler üzerinden siyasete soyunmak, konuyu tamamen siyasî bir rekabete çevirmek yanlış. Hele, "hazır fırsat doğmuşken
Ergenekon zanlılarının propagandasına tercüman olayım..." şeklinde anlaşılacak söylemler geliştirmek makul bir siyasî partinin yapacağı bir iş olmasa gerek.
Saldırı sonrasında CHP'nin Balyoz davasına atıfta bulunarak komutanların tutuklu olmasını gündeme getirmesi ve bunun bir güvenlik zaafı olduğunu ileri sürmesi, tipik bir Ergenekon propagandasıdır. Yürütülmekte olan davanın boşa çıkarılmasını amaçladığı gibi, ordudaki
subay sayısıyla, o sayının yeterliliği ile de örtüşmemektedir.
Kaldı ki adama sorarlar: 33 erimiz şehit edildiğinde Balyoz davası mı vardı?
Sınır karakollarına yapılan onca
baskın yaşanırken tutuklu komutan mı vardı? Heron ihaneti gündeme geldiğinde hangi güvenlik zaafı vardı? 30 küsur yıldır binlerce Mehmetçik şehit edilirken
Ergenekon davası mı sürüyordu? Maalesef bu liste daha da uzayabilir... Fırsatçılık mantığıyla Ergenekon'a borazanlık yapmaya gerek yok. Ordumuz kendi işine odaklandığında, yani siyaset ve
toplum mühendisliği ile iç enerji kaybına uğramadığında, kendi görevini yerine getirecek, zor durumda kalmayacaktır. Darbe yapmayı meşru bir hak gibi görenlerin (üç buçuk
darbenin tecrübesiyle söylüyorum) terörle baş etmesi de askerliğini doğru dürüst yapması da mümkün değil. Hal böyleyken kara propagandaya ne gerek var?
Şike davasında aklıselim devrede
Şike davası sürüyor. Onlarca yıldır konuşulan ama üzerine gidilemeyen
şike iddiaları ilk defa araştırılıyor. Taraftar ve kulüpler son derece dikkatli ve duyarlı olmalı ki,
futbol bu ahtapotun kollarından kurtulabilsin.
Hafta içinde Türkiye'nin ateşli
taraftar grubu Çarşı'dan harika bir
bildiri çıktı. Adı şike olayına karışan yetkililerine "Temizlenin öyle gelin, hukukî süreç devam ederken arkanızda durmayacağız." anlamına gelen bu bildiri, hem Çarşı'nın sevdası
Beşiktaş'a hem de Türk futboluna güç verdi. Nitekim Beşiktaş Başkanı
Yıldırım Demirören de zanlılar aklanana kadar kazandıkları kupayı iade ettiklerini açıkladı. Doğru bir karar.
Kulüp ve taraftarlar adaletin yanında yer almalı ki '
temiz futbol' hayata yerleşebilsin. Şike iddialarına bu çerçevede yaklaşan bütün kulüpleri ve taraftarları kutlamak gerekiyor...