Tamı tamına kırk yıllık dostum
Ahmet Şişman'ı ebediyete uğurladık.
Benim dostumdu, arkadaşımdı. 1970-71 öğrenim yılında İstanbul'a geldiğimde ilk tanıdığım insanlardan biriydi. Yüksek
İslam Enstitüsü'nde dört sene aynı
sınıfta, yine İÜ.
Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü'nde de dört sene beraber okuduk. Rahmetli babam, beni İstanbul'a, yatılıyı kazanmam durumunda okutabileceği şartıyla göndermişti. Fıstıkağacı'nda Mardin'den Kelam hocamız Ömer Dursun Ayvaz'ın referansıyla bir evde sınavlara 6 ay hazırlandım. Şimdi Medine'de ikamet etmekte olan Hüseyin
Avni Güngören,
avukat Muhammed Emin Özkan, Mustafa Demirezen gibi değerli arkadaşların yardımıyla sınavlara hazırlandım,
Allah'ın yardımıyla yatılıyı kazandım. Babam bana ayda 75 lira göndereceğini
vaat etmişti, birinci ay gönderdi, ikinci ayda 50 liraya düşürdü, üçüncü ay 25 lira gönderebildi. Dördüncü ayda "benden bu kadar" dedi.
Sınıf arkadaşım Ahmet Tabakoğlu beni rahmetli Fethi Gemuhluoğlu'yla tanıştırdı, bana 400 lira burs bağladı. O güne kadar çok sıkıntı çektim. Bir ara pantolonum dökülüyor, bir iki yerinden dikişleri atıyordu. Bir gün bana Ahmet, pantolonunu getirdi,
toprak rengi bir pantolondu, giydim.
1975'te Yüksek İslam'ı bitirince niyetim memleketime dönüp öğretmen olmaktı. Başta
Necati Aktülün olmak üzere Ahmet Şişman ve diğer arkadaşlar Düşünce Dergisi'ni çıkarma fikrini ortaya attılar. M. Beşir Eryarsoy, Ahmet Ağırakça ve Ahmet Kuru'nun da katılımıyla Düşünce Dergisi'ni çıkarmaya başladık, arkasından Düşünce Yayınları'nda kitaplar yayımladık. Kadroya
Abdurrahman Arslan, Ömer Özbay,
Hüseyin Besli ve Ali Kemal Temizer de katıldı. Rahmetli Sedat Yengün yazı ve manevî motivasyonuyla hep yanımızdaydı. Cağaloğlu'nda
Aydınlar Han'da 5 metrekarelik loş bir odada başladık. Sonraları 10 kişi her birimiz hanımların altınlarını bozdurup iki bin lira katkıyla Beyazıt'taki
Beyaz Saray kitapçılar çarşısının arkasındaki sokakta kendimize aydınlık bir yer bulduk. Düşünce Dergisi, 70'lerden sonraki ilk İslamcı aylık fikir dergisiydi.
1980 12
Eylül askerî darbesi bizi darmadağın etti. Tutuklandık, dergimiz, yayınevimiz kapatıldı. 1984 yılına kadar işsiz güçsüz gezdik. Bu arada ben Pınar'dan Cevat Özkaya ve Şemsettin Özdemir'in teşvikleriyle "Kur'an-ı Kerim'in
Türkçe meali"ni hazırladım. Bu, hayatımın en büyük kazancıydı. 1984'te yine Ahmet Şişman ve diğer arkadaşların katılımıyla İnsan Yayınları'nı kurduk. Temellerini öyle sağlam atmışız ki, hamdolsun sonraları
İlhan Akıncı'nın sorumluluğunda bugüne kadar Türkiye'nin en iyi yayınevlerinden biri sıfatıyla devam ediyor. Buradan İlhan Akıncı'ya acil şifalar diliyorum.
Daha sonraları Birleşik Dağıtım ve
Kitap Dergisi'ni yine aynı ekiple devam ettirdik. Yeni
Şafak Gazetesi'nin kuruluşunda, İz Yayınları ve İzlenim Dergisi'nde beraber olduk; Bilgi ve Hikmet Dergisi'ni onun desteğiyle çıkardık.
Ahmet Şişman, ne zaman ciddi olduğu, ne zaman
şaka yaptığı belli değildi. Düşünürken şehadet parmağıyla kıvırcık saçlarıyla oynardı, sakin tabiatı vardı, müthiş bir espri kabiliyeti vardı. Gerçekten
dava adamıydı. Hayatının hiçbir döneminde İslam'a
hizmetten geri kalmadı, Ensar Vakfı'nda ve diğer her nerede bulunduysa işin esaslı bir yerindeydi. Çok aktif olmadığı işlerde bile, mutlaka bir ucundan tutardı.
İmam hatip okullarına gönül vermişti, bir imam hatip sevdalısıydı.
En son onu birkaç gün evvel
İlahiyat ve Yüksek İslam Enstitüsü mezunlarının '
pilav günü'nde gördüm. Biraz durgundu.
Sohbet ettik. İkindi namazına
Marmara İlahiyat'ın camiine beraber çıktık, ayrı ayrı saflara karışıp birbirimizi kaybettik. Namazdan sonra biraz durabildim, bel ağrılarım arttı,
erken ayrıldım.
Güzel insandı, hayatını dolu dolu yaşadı, inancına hizmet etti, istikametini bozmadı, şımarmadı, bozulmadı, istikametten ayrılmadı. Benim gibi
kalp hastasıydı-şekeri vardı, vadesi geldi; emaneti sahibine, ölümü ve hayatı kudret elinde bulunduran âlemlerin Yaratıcısı'na verip ebedi âleme yürüdü. Ne mutlu ona. Allah rahmet etsin, nur içinde yatsın, mekânı
cennet olsun. İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn!.