Türkiye oldum olası
Kürtlerinin sorunu olduğunu reddetti.
PKK’nın uyguladığı şiddet ile
Kürt sorunu arasında bağ kurmadı. Dolayısıyla da Kürt sorununun çözümü yolunda ciddiye alınabilecek bir adım atmadı. PKK üstüne yoğunlaştı. Askeri, diplomatik ve siyasi yöntemlerle örgütü bitirmeye, direncini kırmaya çalıştı. Bu yüzden de çok eleştirildi, üstüne raporlar yazıldı.
Eleştiriler büyük ölçüde haklıydı. Kürt sorunu çözülmeden onun türevi olan PKK sorununun çözülmesi ve örgütün
silah bırakmasının sağlanması mümkün değildi. Bazılarının söylediği gibi bu sıradan bir
terör değil
isyan hareketiydi ve Kürt sorunu ile arasında organik bağ vardı. Dolayısıyla PKK sorununun çözümü için Kürt sorununun çözümü şarttı.
***
Özal bunu bir ölçüye kadar anladı, ama sorunun çözümü için adım atmaya ömrü
vefa etmedi. Derken
Öcalan Kenya’da yakalandı ve paradigma bir kez daha değişti.
Güvenlik demokratikleşmenin önüne geçti.
AB üyeliği perspektifi ve reform çabaları bir miktar güvenlik öncelikli anlayışı sarssa da, Kürt sorununun çözümünün gerekli olduğunun görülmesi için bugünleri beklemek zorunda kaldık.
Şimdi sorunun
Meclis içinde çözülmesi için bariz bir siyasi irade var.
AK Parti iktidarı Kürt sorununun çözümü yolunda adım atmak, yeni anayasa yapımı sırasında Türkiye’yi Kürt kimliğini inkar etmeyecek şekilde yeniden kurgulamak istiyor. Sorunun çözümü amacıyla İmralı’da Öcalan ile görüşülüyor, ilginç bir şekilde Öcalan da avukatları aracılığıyla yaptığı açıklamalarla süreci destekliyor.
Ama tüm bunlar olurken önce PKK insan kaçırdı, sonra da 13 askerimiz öldürüldü. PKK’nın yan kuruluşu KCK da
toprak bütünlüğü içinde
demokratik özerklik talep etti. Öncelik bir kez daha PKK sorununun çözümüne verilmeye başlandı.
Başbakan Erdoğan dün haklı ve sert bir açıklama yaptı. “Gerekirse
sınır ötesi operasyon yapılır, yapılacaktır da” dedi.
Görünen o ki Türkiye Kürt sorununun çözümü konusunda bir kritik eşiğe daha geldi. Belli ki büyük çaplı bir
askeri operasyon gündemde.
CHP ve MHP bu kadar bastırırken, BDP Meclis’e girmeyip, aldığı oyları dünyaya sanki bir plebisit sonucuymuş gibi göstermeye çalışırken Kürt sorunu merkezli
siyasetin sertleşmemesi zaten mucize olur.
Ancak umarız bu sertleşme Kürt sorununun unutulmasına, arka plana itilmesine yol açmaz. Çünkü bu ülkenin Kürt vatandaşlarının sorunları PKK’ya ve hatta belki de BDP’ye rağmen çözülmek zorunda. Kürtlerin kendini etnik kimliği ile tanımlayan bu ülkenin tüm diğer unsurları gibi eşit haklardan, hatta bazı alanlarda pozitif ayrımcılıktan yararlanması şart.
***
Karşı çıkmamız gereken, adı ister isyan olsun ister terör, şiddetin siyasetin aracı olarak kullanılması olmalıdır. Siyaset kendi mecrasında yani Meclis içinde yapılmalıdır ve BDP’ye kendilerini Meclis dışında tutma fırsatı verilmemeli, şiddeti açıkça lanetlemezken mazlum rolü oynamalarına olanak tanınmamalıdır. Devlet olmak hukukun üstünlüğünü her alanda sağlamak demektir.
Bu
doğal olarak şiddet kullanan bireye karşı da savunulması gereken bir prensiptir. Askerine ya da vatandaşına saldıran kim olursa olsun devlet yasalarını uygulamak ve hukukunun üstünlüğünü temin etmek durumundadır. Çözüm
demokrasi içinde ya da müzakere ile sağlanacak diye hukukunun ihlaline göz yumulamaz. Dikkat edilmesi gereken hukuk dışına çıkmamak, sorunun çözümü için benimsenen stratejiyi şiddet kullanıldı diye değiştirmemektir.