Bazı görüş sahiplerine göre Türkiye'de bugüne kadar kesinlikle
şikeli maç oynanmamıştır ve şikenin şöyle dört başı mâmur tarzda isbatı imkânsız derecede güçtür.
Herkes yanlış düşünüyor, doğrusu şudur: Şike suç olmaktan çıkarılmalı, isteyen şike yapabilmelidir. Herkese aynı derecede şike yapma hakkı tanınırsa konuya demokratik, çoğulcu, şeffaf ve katılımcı bir boyut kazandırılmış olur ve şöyle gizli saklı şike yapmanın tadı ve anlamı kalmaz. Artık gazeteler ertesi gün hangi yöneticinin işi nasıl bağladığını, hangi menecer ve antrenörün kaça pazarlık bağladığını,
futbolcuların bu işten kaç
kuruş kazandığını yazarlar. Futbolcular da maç sonrasında, "Aldığımız paranın hakkını verdik; arslanlar gibi yenildik. Önümüzdeki maçlar için tekliflere açığız." diye
röportaj verirler. Konunun
ekonomik boyutunu ihmâl etmiyorum: Şike masrafları maliyeye bildirilir. Şike matrahından
vergi kesilir, kalan kısım genel giderlere yazılır; hem futbol camiası, hem vatan-millet kazanır.
Bu arada hatır şikesi denilen saçmalık da kendiliğinden yok olacaktır. Bir vatandaşın, bir
takıma "falan takımı yenin, benden bir tepsi
baklava veya şu kadar kuruş para" şeklinde
teşvikte bulunmasının niçin suç sayılması gerektiğini bir türlü anlayamamışımdır. Aynı miktarı
teşvik primi adı altında
takımlar kendi oyuncularına dağıttığına göre onların verdiği suç değilse, benim bir tepsi baklavam, iki
kasa gazozum da cürüm sayılmamalıdır.
Ne kaldı geride? Ha... Futbol
Federasyonu'nu özerk yaptık, tutmadı. İki ihtimâl var: Bir, federasyon başkanlığını mafyatik
sivil toplum kuruluşları arasında açık artırmaya çıkaralım, ki benim tercihim budur veya dışardan AB'nin kefil olacağı dürüst adamlar getirtelim, onlar yönetsin futbolu. Çoğumuzun telâffuz ettiği şekliyle "Haakemler" de 60'lı yıllarda olduğu gibi
ithal edilsin; kanunlarımıza göre ticaret serbest olduğu için isteyen takıma kendi hakemini getirtme hakkı verilsin.
Yurtdışından futbol yorumcusu yazar da getirtelim. Bizimkilerin çoğu, gözünün önündeki şikeli maçı görmüyor, fark etse de yazamıyor zaten... Buna bağlı olarak "Tarafsız yazar" afra-tafrası bitsin; tarafsızım diyen yazara su-ekmek verilmesin.
Taraftarlık resmi mahiyet kazansın; "Ben filan takımı tutuyorum; ölürüm de vazgeçmem" diyen kişi kulübüne
aidat, maliyeye vergi versin. Hâriçten bedavaya taraftarlık yasaklansın. Takım
formalarının satışı da durdurulsun; alan var alamayan var.
Sümerbank yeniden faaliyete geçsin, bu kuruma CHP'den yöneticiler atansın; Sümerbank âcilen dokuma kooperatileri kurarak emekçi halkımıza bol miktarda
ucuz ve
tek tip milli forma üretsin. Toplum milli birlik ve beraberlik rûhuyla dolsun.
Seneye
UEFA ve FIFA'dan çıkalım; niçin, çünkü yaramıyor; bir randımanını görmedik bunca yıldır! Onun yerine "Yarım saatlik kondisyonu olan ülkeler futbol birliği" kuralım; her yıl dünya şampiyonu oluruz. Dış transferler bu ülkelerden yapılsın, ucuza gelir.
Bizim topçular 90 dakikayı çıkaramıyor, devreler 25'er dakikaya inerken aralar yarım saate çıksın. Saha kenarına yorulan futbol emekçileri için çay, gazoz,
limonata içilecek şemsiyeli büfeler kurulsun. Üç korner bir
penaltı, altı taç bir korner sayılsın. Maç içinde dinlenmek isteyenler için orta sahaya hasır iskemle, tükürmek isteyenler için kâğıt havlu, mevki değiştirmek isteyen oyuncular için saha kenarında mobiletler hazır tutulsun.
Dört yılda bir kayıtlı taraftarlar arasında
genel seçimler yapılsın; dört "hariçten", niteliksiz, câhil, karnını kaşıyan sıradan taraftarın oyu bir oy sayılsın. Birinci gelene bir sıkımlık diş macunu verilsin, mutlu olsunlar. Ciddi bir teklifle konuyu bağlayalım.
Sıcaklar geliyor, hükümet uyuyor;
tedbir alsınlar, yağmur yağdırsınlar, ferah rüzgâr üflesinler.
Kemal Bey olsa kar bile yağdırırdı!