Ak Parti’yle BDP heyetleri dün yine buluştular ama sonuç çıkmadı.
Anlaşılan o ki, BDP şimdilik top çevirmeye devam edecek.
Bir başka deyişle:
‘
Meclis boykotu’nu sürdürecek.
Meclis’teki
buluşma sonrasında dün öğle vakti televizyondan Ak Parti ve BDP sözcülerinin yaptıkları açıklamaları dinledim.
İki taraf da nazikti.
İki taraf da
diyalog ve ‘uzlaşma’nın erdeminden söz ettiler.
‘Toplumsal barış’ı vurguladılar.
Demokratik anayasa dediler.
Özgürlükçü,
sivil, katılımcı, çoğulcu anayasa talebini dile getirdiler.
İyi güzel.
Ama uzlaşma olmadı.
BDP tarafı, Ak Parti’nin
bildiri taslağını fazla genel buldu. Ak Parti tarafı, BDP’ninkini ‘
yargıya müdahale’ olarak niteledi.
Uzun sözün kısası:
İki taraf da güzel şeyler söylediler ama uzlaşamadılar, yani iki metni tek metin yapamadılar.
Olabilir.
Dünkü toplantıya katılan BDP milletvekili Hasip Kaplan’la konuştum.
Dedi ki:
“Sorun, Hatip
Dicle’nin milletvekilliğinin düşürülmesinden ve KCK tutuklusu milletvekillerinin serbest bır
akılmamasından kaynaklanıyor.”
Ekledi:
“Bu haksızlığın giderilmesi için biz yasal
düzenleme yapılmasını istiyoruz. Bir yanlışın, haksızlığın düzeltilmesi olacaktır bu. Yasama organıdır kanunları yapan... 2002 yılının sonunda
Tayyip Erdoğan için AKP ile
CHP’nin yaptığı da, 1994’te
Hatip Dicle için yapılan da buydu. Ve yargıya müdahale değildi atılan bu adımlar...”
Ve bir soruyla devam etti:
“
Parlamentonun bu sefer adım atması neden yargıya müdahale olsun ki?”
Ben de pek farklı düşünmüyorum.
Bu yüzden Ak Parti’yle Tayyip Erdoğan’ın tutumunu
12 Haziran sonrası birçok kez eleştirdim.
Ama BDP’yi de eleştiriyorum.
Onun da Meclis boykotu yanlış!
Siyaseti parlamento çatısı altında yapmaktan başka çıkar yol görmediğim içindir ki, BDP’nin boykotunu baştan beri doğru bulmadım.
Aynı nedenle, CHP’nin ‘
yemin boykotu’nu da eleştirdim. Kılıçdaroğlu’nun böyle bir işe neden kalkıştığına pek akıl erdirdiğimi söyleyemem.
Dün Kılıçdaroğlu’nu da izledim televizyondan. Partisinin il başkanlarına hitap ederken iki noktanın altını çizdi.
Bir:
CHP’nin
yemin boykotu ile ‘demokratik kriz’e çözüm ürettiğini söyledi.
İki:
CHP’nin 12 Haziran’dan ‘başarı’yla çıktığının altını özellikle çizdi.
Bu iki noktayı gene anlayamadım. Bana bu defa da hiç inandırıcı gelmediler.
Ama daha fazla üzerinde durmak istemiyorum. Yaz tatili, dileriz, Halk Partisi kurmaylarına daha sağlıklı değerlendirmeler için iyi bir fırsat olur.
Bunun gibi, Tayyip Erdoğan’ın 12 Haziran sonrası gerek CHP, gerek BDP’ye karşı takınmış olduğu tutum da bazı açılardan sorunludur, yanlıştır.
Bunları bu köşede birçok kez belirttim. Bir daha ayrıntıya girmiyorum.
Ama iki hususu belirtmekte yarar var.
Birincisi, Tayyip Erdoğan’ın üslubu ile ilgili. Ak Parti lideri eğer diyalog ve uzlaşmadan geçecek demokratik bir anayasayı gerçekten istiyorsa, bu üslup meselesini halletmek zorunda.
İkincisi, Erdoğan ve kurmaylarının BDP’ye dönük üslup ve tavırları...
Bu da değişmeli.
BDP’ye bu kadar sırtını dönerek izlenecek bir
siyaset, Türkiye’yi barış ve
demokrasi yoluna sokamaz diye düşünüyorum.
Evet, BDP’nin de yanlışları var.
Ancak, Ak Parti kurmaylarının diline özellikle son zamanlarda musallat olan “BDP gelse de, gelmese de
Kürt sorununu çözeceğiz” tavrının sorunlu ve yanlış olduğu kanısındayım.