Ömer
Dinçer'e karşı işlenen
cinayeti kastediyorum.
Yıllardır bir "intihal"dir gider. Yani bilim hırsızlığı. Bu, bir
bilim adamı için en utanılacak şeydir. Bir bilim adamının boynuna "intihal" yaftası yapıştırdınız mı, artık onun bilim muhitlerinde başı dik gezmesi imkânı yoktur ve bu cinayet
Ömer Dinçer'e karşı işlenmiştir.
Medya, Ömer Dinçer'in adının geçtiği her yerde bu yaftayı tepe tepe kullanmıştır.
Ömer Dinçer, derdini bir türlü anlatamamıştır.
28
Şubat YÖK'ü, bu cinayetin failleri arasına girmiş, Ömer Dinçer'e yönelik "intihal" suçlamasına iştirak etmiştir.
Başbakan Erdoğan, bu suçlamalara
prim vermemiş ve taa İstanbul'dan
mesai arkadaşı olan Ömer Dinçer'den istifade etmeyi sürdürmüştür.
Başbakanlık Müsteşarlığı, ardından Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığı ve ardından
Milli Eğitim Bakanlığı...
Ve Ömer Dinçer, bugün, artık, o intihal suçlamasının balonunu patlatıyor.
Ya da cinayeti ifşa ediyor.
Sabrına hayranım.
Aslında bu hükümetin, birçok konuda kan kusup kızılcık şerbeti içme konumuna geldiği biliniyor. Bir ara
Bülent Arınç, "Ne günlerden geldik bir bilseniz" üslubunda dert yanmıştı. Bir ara Cumhurbaşkanı Gül, "Her şeyin farkındaydık" demişti.
İşte Ömer Dinçer'in, Hürriyet'in sürmanşetine "İntihal bir
Ergenekon projesidir" başlığı ile çıkan sözlerinden birkaç paragraf:
"- İntihal iddiası, tam bir faciadır. İntihal beni en çok yaralayan bir olaydır. Ergenekon'un benim müsteşarlıktan alınmam için hazırladığı özel bir projedir. O zaman hepsinin bilgisini de aldım. Çalışma Grubu'nun 20 maddelik stratejik hedeflerinden bir tanesi de Başbakanlık Müsteşarı'nın görevden uzaklaştırılmasıydı.
- Ben Başbakanlık Müsteşarlığı'na geldiğimde, Başbakanlık Müsteşarı'nın oynatmaması gereken taşları oynattım. Başbakanlık Müsteşarı,
Türkiye'nin geleneksel anlayışı içerisind
e devleti koruyan birisidir. Ben, Başbakanlık Müsteşarı olarak devleti değil, halkı koruyan bir tavır içerisinde oldum. Bu bütünüyle Başbakanlık Müsteşarlığı tarzını değiştiren bir anlayıştır.
- Kendini devlet yerine koyanları korumadığım için bunlar başıma geldi. Ben o tarihlerde, bütün devletin bilgilerinin aktığı merkezi bir yerde duruyordum. Benimle ilgili operasyonu başlatan şu anda içeride, Ergenekon'dan
tutuklu olan bir
paşa. O talimatı verdiği günden 3 gün sonra, Emniyet İstihbaratı bana bilgi notu olarak, 'Şu paşa şunları şunları şöyle bir şey yapmıştır' dedi.
- Bana tek taraftan gelen bir bilgi olsa ihtiyatla karşılayabilirim. Ama hem Emniyet'ten hem MİT'ten bunları doğrular bilgiler geldi. Belgeler elimde. Başbakanlık Müsteşarı olmadan benim peşime hiç düşülmedi. Ne olduysa, ben 2003 Ekim'inde müsteşar olduktan sonra oldu."
Evet, işte bu.
Yaşanan bir andıçlama. Bir itibarsızlaştırma. Bu,
AK Parti hükümeti kurulup, devam ederken sahneye konulan bir oyun. Tıpkı
Sarıkız gibi, Eldiven gibi,
Balyoz gibi... Bir Ergenekon oyunu.
Ömer Dinçer, konuşmasının devamında, intihal iddialarını çürüten açıklamalara yer veriyor ve "Anamın ak sütü gibi profesörüm. Doçentim de doktorum da. Bunların hepsi anamın ak sütü gibi
helal" diyor.
Bunlar bu tezgâhı kuranlar tarafından bilinmiyor mu?
Elbet biliniyor ama "
İrtica ile topyekûn savaş" mantığı içinde her türlü kara propagandaya yer var. Türkiye o günlerden geliyor.
Ama keser dönüyor sap dönüyor ve bir gün
hesap dönüyor.
Bugün hesabın döndüğü gün.
Ve millete
komplo kuranların
adalet önünde hesap verdiği gün. Diyorum ya, sabırlarına hayranım.
Ve bir de milletimizin ferasetine... Bütün Ergenekon çarpıtmalarına, medya kara propagandasına rağmen, bir kadroya sahip çıkmaktaki kararlılığına hayranım.