Türkiye'nin futbolla imtihanı


Futbol dünyamıza atom bombası düştü adeta. Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım'ın da aralarında bulunduğu çok sayıda insan gözaltına alındı, sorgulandı; hatta tutuklanıp hapse atıldı. Şike operasyonu halen devam ediyor. Artçı şoklarının uzun yıllar süreceği de aşikâr. Onlarca yıldır futbol camiası şikeyi konuşur, vaatlerle hatta tehditlerle maçların kazanıldığı söylenir, rakip oyuncudan tutun hakemlerin bile satın alındığı iddia edilir; ancak hiçbir zaman yargı harekete geçmez, ismi bazı hadiselerle zikredilen kişilerden hesap sorulmazdı. Şimdi ilk defa somut bilgi ve bulgular eşliğinde bir araştırmayla karşı karşıyayız. Hal böyle olunca futbol ile ilgilenen herkesi çok çetin bir sınav bekliyor. Çünkü tam bir dönüm noktasındayız. Ya bundan sonra futbolda şaibenin önü tamamen kesilip atılacak ve yanlış metotlara başvurmak isteyenlerin beli kırılacak; ya da eski tas eski hamam usulü her sezonun sonunda dedikoduların ardı arkası kesilmeyecek. Sürecin akılla, mantıkla, sağduyuyla aşılması şart. Hukukî aşamaları doğru atlatabilmek için herkese büyük görev düşüyor. Yargı, büyük sorumluluk aldı üzerine. 8 aydır devam eden hukukî bir takipten bahsediliyor. Bu süre içinde elde edilen bilgiler eşliğinde ifadeler alındı, bazı kişiler sorguya çekildi, bazıları serbest bırakıldı bazıları da tutuklandı. Toplumdaki algı şu: "Bunca zamandır adım adım takip edilen şüpheliler ile ilgili çok somut bilgilere ulaşılmasaydı bu kadar büyük bir operasyon yapılmazdı." Bu algıyı kuvvetlendiren diğer bir unsur da şu: Polis, savcıların talimatıyla operasyon yaptı; mahkeme elde edilen bilgileri inandırıcı buldu ki bazı kişileri tutukladı. Demek ki savcılık, emniyet ve mahkeme aşamalarında adalet mekanizması tutuklamayı gerektirecek bazı bilgilerle karşı karşıya. Dolayısıyla ortada içi boş bir dava yok. Lakin, unutmamak gerekiyor ki, hukukî süreç devam ediyor. Sanıkların bir üst mahkemeye başvuru hakları var mesela. Ayrıca henüz iddianame de yazılmış değil. İddianame ortaya çıktığında dava dosyasının çok esaslı deliller taşıması gerekiyor ki kamuoyunun adalet mekanizmasına duyduğu güven temelden sarsılmasın. Taraftar ve medya doğru yerde mi? Taraftar olmak karşılıksız bir sevdaya kapılmak gibidir. Futbolcu para kazanır, yönetici şöhretine şöhret katar; taraftar ise takımıyla yatar kalkar, kimi zaman üzülür kimi zaman sevince gark olur. Hiçbir çıkarı yoktur taraftarın. Bugün yaşananlara en çok üzülen hiç şüphesiz taraftardır. Onlar yaşananları büyük bir şaşkınlıkla seyrediyor. Aziz Yıldırım'ın düştüğü duruma sadece Fenerbahçeliler üzülmüyordur; herkesin içi tabii ki cız ediyor. Bu yaşa gelmiş bir insanın üstelik sağlık problemleri yaşayan bir kulüp başkanının bu hallere düşmesi sevinilecek bir durum değildir. Ne var ki adalet, taraftarlık duygusuyla hareket edemiyor; edemez de. Ortada çok ağır suçlamalar var. O suçlamaları tek tek araştırmadan, 'ucu kime dokunursa dokunsun' deyip bütün zanlıları hesaba çekmeden yürütülen hukuk uzun vadede adalet duygusunun çökmesi anlamına geliyor. Bu nedenle taraftar (sadece Fenerbahçeliler değil) yaşanan hukukî süreci sabırla beklemek zorunda. Bazı kişiler yanlış yapmış, hukuk dışına çıkmış olabilir. Bekleyip göreceğiz. Şayet hukuk dışına çıkan varsa cezasını çekecek. Çekecek ki bir daha hiç kimse hileli işlere karışarak futbolu kirletmesin. Sırf taraftarlık duygusuyla bazı kişilerin yargıdan kaçırılmasını ve onlara özel bir imtiyaz tanınmasını istemek, futbolu mafyanın idare etmesini talep etmektir. Medya her önemli hadisede olduğu gibi çok ağır bir imtihan veriyor. Futbolun cazibesi ortada. Buna bir de devasa bir soruşturma eklenince medyanın hadiseye ilgisiz kalması düşünülemez. Ancak görünen o ki bazıları gazetecilik sınırlarını bir hayli zorluyor. Ergenekon ve Balyoz davaları söz konusu olduğunda 'soruşturmanın gizliliğini ihlal' deyip artık gizliliği kalmamış bilgileri bile okuruyla ya da izleyeniyle paylaşmayan bir kısım medyanın varlığı biliniyor. Oysa çoğu kez o bilgiler iddianamesi savcılık tarafından internete konulmuş ve sanık avukatlarına dosyalardan oluşmakta. Buna rağmen Ergenekon davalarına kayıtsız kalanların şike iddialarında kimi zaman mağduriyetlere yol açması düşündürücü. Daha düne kadar Aziz Yıldırım'ı yere göğe sığdıramayanların şimdi her dedikoduyu ekranlara taşıması hoş bir durum değil. Medya soğukkanlı olacak ki adalet hakkıyla tecelli etsin ve bu arada insanlar rencide edilmesin. Şike soruşturması futbolda bir milattır. Artık hiçbir şey eskisi gibi olamaz. Kulüpler, kulüp yöneticiliği, federasyon, hakemlik müessesesi vs. Her şey tepeden tırnağa yeniden şekillenecek. Değil maçlara fiilen müdahale, artık şaibe gölgesi düşürmekten bile herkes özellikle kaçınacak. Bütün bunlar olurken medyanın fanatik yaklaşımlarının da masaya yatırılması gerekiyor. Maalesef bugün gelinen noktada spor medyasının büyük günahı bulunuyor. Fanatik yayınlar, fanatik taraftarlığı körüklüyor. O fanatik seyirci baskısı kulüp yönetimlerini 'Vur kır parçala bu maçı kazan' noktasına getiriyor. Artık spor basını da aklını başına devşirmeli ve kazanmak için her yolu meşru hale getiren yayınlardan sakınmalı. Hiç lafı eveleyip gevelemeye gerek yok; bugünkü manzarada spor medyasının payı var ve bu durum maalesef hâlâ analiz edilebilmiş değil... Neye yaradı şimdi? Meclis'i boykot kadar anlamsız bir protesto olabilir mi? Tabii ki hayır. Zaten bu metot doğru olsaydı Meclis tarihimizde bir örneğine rastlardık. Haksız bir gerekçeyle Meclis boykot edildi. Bazı sanıkların serbest bırakılmama ihtimaline rağmen milletvekili adayı yapılması büyük bir riskti ve bu riski alanlar faturayı ödemek zorundaydı. Son ana kadar hukuka saygıdan, mahkemenin vereceği kararın kendilerini bağlayıcı olduğunu söyleyen CHP lideri bilinmez bir sebeple 'onlar yemin etmeden biz de yemin etmeyeceğiz' noktasına savruldu. Şimdi ne oldu? Meclis çalışıyor, boykotçu milletvekilleri bankamatik vekiller durumuna düştü. Yani hem yemin etmeyerek Meclis'e gölge düşürmüş oldular hem de milletvekili maaşlarını alarak 'bankamatik vekil' durumuna düştüler. Yazık! Deniz Baykal doğru söylemiş. CHP anlamsız boykotunu halka anlatamadı. Anlatamazdı da! Meclis'i boykotun mantıklı bir izahı olamaz ki! Baykal bu yüzden "AK Parti yüzde 60'lara dayandı." demiş. Doğrudur. Halk çözümün tek adresi olan Meclis'i boykot edenlere tabii ki bir fatura kesecektir. Üstelik Ergenekon davası gibi hayati bir sürecin hukuk dışı yollarla içini boşaltmak istiyorsan... Meclis Başkanı Cemil Çiçek aracılığıyla kriz aşılmak isteniyor. Umarım aşılır. Ve sonra CHP yetkilileri şu soruyu sorar kendilerine: Neye yaradı şimdi? Ergenekon güdümlü bazı çevrelerin gazına bu kadar gelmeye değer miydi? Dilerim CHP'ye ders olur bu süreç...
<< Önceki Haber Türkiye'nin futbolla imtihanı Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER