Şafak Pavey milletvekili olmasaydı, kadın milletvekillerine pantolon yasağı kim bilir daha kaç yıl o tüzükte manasız manasız duruyor olacaktı.
Oysa hepimiz biliyoruz ki, takma bacağını görmekten rahatsız olduğumuz bir kadın milletvekili (bence onun değil, bizim rahatsız olmamız yatıyor bu acil düzeltmenin altında)
Meclis'e çıkıp gelene kadar beklemek zorunda değildik. Bunu çok daha önce de yapabilirdik. Zira on yıllar var ki, kimse kadınların
ceket-pantolon giymesini yadırgamıyor, hatta en mazbut kadın kıyafeti olarak görüldüğünü bile söyleyebiliriz.
Öyleyse neden o
yasak bunca yıl dokunulmadan kaldı öylece?
Çünkü onu orada unuttuk...
Kadınların Meclis kıyafetiyle o kadar ilgili olmamıza rağmen; oraya giren kadınların başını örtüp örtemeyeceği meselesiyle yıllarca uğraşmamıza rağmen, aynı tüzüğün içinde sessiz sedasız duran bu saçma sapan yasakla ilgilenmedik.
Bazı değişiklikler zordur, acılıdır. Ciddi bir zihinsel altüst oluş, ciddi bir paradigma değişikliği gerektirir. Önemli çıkar çatışmalarına sebep olur, bu yüzden korkunç dirençlerle karşılaşılır. Türkiye'de
sistem böyle büyük bir transformasyon yaşarken; devletin, fikri yapısı başta olmak üzere bütün yapısı, kurumları, aygıtları köklü bir değişikliğin dayatmasıyla zorlanırken, hepimiz bu büyük dönüşümle o kadar meşgulüz ki, "
küçük şeyler"i gözümüz görmüyor. Karşılaştığımız zaman geçip gidiyor, mesele yapmıyoruz: "Şimdi sırası değil..." Ama sıra da bir türlü gelmiyor ve onlar da bu sayede bulundukları köşede toz tutmuş bir halde kalıyorlar. Tıpkı, evimizde çoktandır açılıp bakılmamış
dolap diplerinde unuttuğumuz lüzumsuz eşyalar gibi...
Belki farkında değiliz ama bütün bu küçük küçük yasaklar, sınırlamalar, köhnemiş kurallar bir araya geldiğinde ciddi bir "eski rejim kalıntısı" oluşturuyor. Ve o büyük kalıntı yığını, sık sık ayağımıza takılıp büyük değişiklikler için gereken harekât alanımızı da daraltıyor.
Oysa, şöyle bir kolları sıvayıp -tıpkı zaman zaman evlerimizde yaptığımız gibi- büyük bir atma harekatına girişsek; bütün dolapları, çekmeceleri, kapı arkalarını, dolap üstlerini boşaltıp gereksizleri büyük
siyah poşetlere doldurup kapı önüne koyabilsek, ne kadar hafiflediğimizi, hayatın ne kadar kolaylaştığını da görebileceğiz. (Siyah poşetlerin şöyle bir faydası vardır; içine attığınız şeyi bir daha göremediğiniz için, bir kez attınız mı, pişman olup da yeniden çıkarma ihtimali sıfıra yakındır. Poşetin dibini boylayan her neyse artık sizin için yok olmuştur.)
Bazı arkadaşlar
Avrupa Birliği münderecatına uyum denen şeyin zaten bu olduğunu; yani zaten elimizde hazır bir "atılacaklar" listesi olduğunu söyleyip duruyorlar yıllardır.
Ama bir yabancının evimize girip atılacak-atılmayacak tespiti yapmasını yediremeyen; hatta bunu haneye
tecavüz sayan; "Biz kendi atılacaklarımızı kendimiz ayırırız" diyenler için başka bir önerim daha var: Meclis'te "Değiştirilmesi Unutulanları
Araştırma Komisyonu" diye bir
komisyon kurulması!
Meclis'in en dedektif milletvekilleri bu komisyonda yer alsın. Komisyon sabahtan akşama bütün yasaları, yönetmelikleri, iç yönetmelikleri, dış yönetmelikleri; tüzükleri, iç tüzükleri, dış tüzükleri didik didik etsin. Eski rejimin bütün kalıntılarını saklandıkları gizli köşelerde enseleyip önümüze getirsin. Biz de bir hamlede icaplarına bakalım.
Ahh, keşke bu kadar kolay olsaydı; ne güzel olurdu değil mi?