Kavramların iğdiş edildiği bir çağda yaşıyoruz. Etiketi yapıştıranın elini beline koyup manzarayı seyrettiği, etiketlenenin ise ömür billah kendini aklayabilmek için didinip durduğu bir çağ bu.
Bu memleketin çarpık
demokrasi tarihinde, kendilerine özgürlükçü, demokrat, cumhuriyetçi diye kostümler dikenlerin, yüzlerindeki fondötenler akmaya başladığından beri hırçın bir
kavga verdiklerine şahit oluyoruz.
Özellikle 28
Şubat sürecinde olmayan korkular üzerinden üretilen 'öcü'lerle
ülke insanının gırtlağına basarak her türlü baskıyı, zulmü, ahlak dışı davranışı sergileyenler, bir tür profesyonel endişeciydi.
Nelerden endişe etmiyorlardı ki?
Başta cumhuriyetin kuruluş felsefesinden, sonra elden giden laiklikten, büyüyen muhafazakârlıktan, radikallikten şeriata kadar bir dizi korku aygıtıyla ülkenin iplerini ellerinde tutmayı denediler.
Gemi o kadar azıya aldılar ki, var olmayan korkuları üretip, köpürtmek için argüman bulamayınca kendileri ürettiler.
Netice malum, ülkenin zaman ve bol miktarda
ekonomik kaybı.
Kimse çıkardı mı bilmiyorum ama 28 Şubat sürecinin bu ülkeye, ülke insanına maliyetinin rakamsal boyutunu görseydik profesyonel endişecilerin sadece
vakit kaybı olmadığını daha net görürdük sanırım.
28 Şubat'ın profesyonel endişecilerinin yerini son birkaç yıldır amatör ruhla bu işi yapanlar aldı. Üstelik nefreti endişe tepsisinde sunmaya çabaladılar.
Neler demediler ki?
Malezya olmaktan mahalle baskısına,
sivil diktadan hanedanlığa kadar bir dolu paranoya.
Amatör endişeciler profesyonellerden daha tehlikeli ve arızalı bence. Çünkü profesyonel bir çeşit samimiyetsizdir, bir noktadan sonra foyası meydana çıkar ve kuyruğunu kıstırıp pergelleri açar. Oysa amatör ruh öyle değildir. 24 saat bir tür arabesk moda yaşamayı başarabilecek düzeye evrilebilir.
Örneğin geçen gece
İstanbul Kadıköy'de Barlar Sokağı'nda bir saldırı gerçekleşti. Bir grup bıçaklı
saldırgan,
içki içenlere 'Burada içemezsiniz' deyip saldırmış ve önüne geleni bıçaklamıştı.
Endişeli görünümündeki nefret profesyonelleri anında devreye girdi. Daha neyin ne olduğu belli değilken, inanan insanları suçlamaya, iktidardan cemaate kadar kim gelirse akıllarına
küfür,
hakaret gırla gitti. Misal içi geçmiş bir tiyatrocu şöyle yazdı: 'Bugün Kadıköy, yarın tüm dünya!'
Oysa gerçeğin ortaya çıkmak gibi bir huyu vardı ve saldırıyı yapanların da ellerinde bira şişeleriyle motorcu çetesi oldukları ortaya çıktı. Her kabahatlinin yaptığı gibi, pişkin bir suskunluğa saplandı bu kitle.
Amatör endişecilerin kin ve nefretlerine giydirdikleri endişe kostümü, alakalı olsun olmasın her fırsatta kendini belli ediyor ne yazık ki!
Öyle bir nefret ki mesela, yaptıkları televizyon programlarında giydikleri perdelik kumaştan kostümlerinin içinde, gün aşırı hakaret, yalan,
iftira, paranoya kusmayı gazetecilik sanıyor, mahallenin ağır abisi/ablası görüntüsü vermeye çabalıyorlar.
Dibine kadar bulandıkları '
İslamofobi' ile bir türlü içlerinden kazıyamadıkları nefreti, endişe ambalajıyla sunmaya bıkmadan devam ederken, düştükleri hazin durumdan sadece iki örneği vereceğim.
Mesela, bir gazeteciyi futboldaki
şike söylentileri dolayısıyla yaptığı açıklamalardan dolayı kınıyor ve üzerine tırmandıkları duvardan, 'Böyle gazetecilik mi olur?' diye
burun kıvırıyorlar. Neymiş?
Gazeteci, 'Soruşturma büyüyebilir, yeni
gözaltılar olabilir' demiş. Öylesi bir kin ki bu, beş dakika sonra bizzat kendileri, 'Aldığım sağlam istihbarata göre
Deniz Feneri davasında birtakım siyasiler de gözaltına alınabilir' dedirterek aynı duruma kendisinin düştüğünü fark ettirmiyor!
Bu endişeli büyüğümüze göre, bir bakanımız neden o makama gelemezmiş biliyor musunuz?
Meclis kürsüsünde '
Fethullah Gülen bu ülke için önemli bir değerdir' dedi diye! Artık ne tarz bir kin ise bu, taşıyor, sığmıyor ekranlarına...
Bu hazin tablodan geriye, 'Ah bici bici endişeci' arabeski kalıyor ne yazık ki!