İstanbul Üniversitesi Kardiyoloji Enstitüsü'nde anjiyo olan Aziz
Yıldırım'ın
gözaltı kararı, "sağlık sorunları" sebebiyle
savcılık tarafından kaldırılmıştı. Bu durum "Adamına göre hukuk" eleştirilerine yol açtı. Öyle ya, Yıldırım çok ciddi suçlamalara muhatap olmasına rağmen, henüz savcılıkta ifadesine başvurulmadan hastaneden çıkınca
taburcu edilebilecekti. Meselâ,
Ergun Babahan Star'da şunları yazdı: "
Savcılık, hakkında ağır suçlamalar olan Aziz Yıldırım'ın gözaltı kararını sağlık gerekçesiyle kaldırıyor. Demek ki,
Fenerbahçe Başkanı'nın kaçmayacağına inanıyor. Ama aynı
çatı altında görev yapan başka arkadaşları, milletvekili seçilmiş olan tutukluların
tahliyesine karşı çıkıyor.
Sağlık nedeni, gözaltı kararının kalkması için bir gerekçeyse, milletvekili seçilmiş olmak, tahliye için haydi haydi geçerli olmalı. Aziz Yıldırım'ın sağlığı hakkında haklı olarak endişelenen savcılığın, millet iradesine saygı duyması gerekir. Aksi halde, adamına göre hukuk ve muamele görüntüsü ortaya çıkar ki, bu da Türkiye'de eski düzenin hâkim olduğu anlamına gelir."
Ergun Babahan, yazıyı daha
erken kaleme aldığı için,
akşam saatlerinde 11. Ağır
Ceza Mahkemesi'nin,
soruşturmayı yürüten Savcı Berk'in isteği doğrultusunda, Yıldırım hakkında
yakalama kararı aldırdığını bilemezdi. Ama dün, Ayşenur Aslan CNN Türk'teki
Medya Mahallesi programında Ergun Babahan'ın yazısını alıntıladı ve 11.
Ağır Ceza Mahkemesi'nin yakalama emrinden hiç söz etmedi. İşte bu olmaz! "Adamına göre hukuk" derken, yani savcıları ve
mahkemeleri suçlarken, eksik bilgilerden yola çıkmayacaksınız. Kasıt olduğunu sanmıyorum ama maalesef, sevgili meslektaşımız, önce kararını veriyor, sonra da bu karara mesnet oluşturacak yorumları seçiyor.
Halbuki olayın gerçek yüzü şu: Emniyet'te gözaltı süresi 4 günü aşamayacağı için, savcı, muhtemelen bu yüzden gözaltını sonlandırıyor. Ama kaçma ihtimaline binaen, mahkeme, soruşturmayı yürüten savcı Berk'in talebi doğrultusunda yakalama emri veriyor. Yani, "Adamına göre hukuk" söz konusu değil.
Madem
Medya Mahallesi'nde herkese çekidüzen veriliyor, bir ayar da ben yapayım istedim.
Hâkimler/Savcılar atama ve HSYK
"
Milletvekillerinin tutukluluğunun devamına mahkemeler karar verdi" deyince, pek bilgiç bir edayla konuşuyorlar: "Hımmm... bu mahkemeler mi? Onlar, iktidarın hâkimleri. 12
Eylül anayasa değişikliğinden sonra şekillenen Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu (HSYK) ile birlikte, yargı siyasi iktidarın eline geçti. Şimdi askeri
vesayet yok ama yargı üzerinde siyasi vesayet var."
Merak ettim; araştırdım. Acaba İstanbul'daki özel yetkili mahkemelerin kaç savcısı ve hâkimi yeni HSYK tarafından atandı? Elde ettiğim bilgileri sizlerle paylaşıyorum:
Özel Yetkili 6 mahkemede (9, 10, 11, 12, 13, 14) çalışan, başkan dahil, 30 hâkim mevcut. 21'i eski HSYK tarafından atanmış. Hatta bazıları Devlet
Güvenlik Mahkemeleri'nden kalmış. 9'unu yeni Kurul atamış. Eski HSYK'nın "İş yükü dolayısıyla mahkemelerin üye sayıları arttırılsın" talebi yerine getirilmiş. Her mahkemeye bir hâkim verilmiş. Ayrıca, 9'uncu, 10'uncu ve 13'üncü Ağır Ceza mahkemelerinde, ilave olarak bir hâkim daha görevlendirilmiş. Toplam 9 hâkim.
Buna mukabil, İstanbul Özel Yetkili mahkemelerinde görev yapan 7 hâkim, yeni HSYK tarafından görevden alınmış. Bunlardan en tartışmalı olanı, bir çırpıda peş peşe tahliye kararları veren
Oktay Kuban. O da, eski HSYK'ya yaptığı başvurusunun işleme konulması sonucunda, Eskişehir'e atanmış. 3 hâkimin de, gene kendi istekleri doğrultusunda atamaları gerçekleşmiş. Etti dört. Sadece bir hâkim, re'sen görevinden alınmış: Yılmaz Alp. Onun özel yetkisinin kaldırılmasına,
THKP-C ile ilişkili olduğu iddiaları yol açmış.
Zafer Başkurt ile
Erkan Çanak ise, uyuşturucu kaçakçılarıyla ilişkili görüldüğü iddiası yüzünden, soruşturma sebebiyle özel yetkili mahkemelerden başka yerlere
tayin edilmiş. Bu kararın, eski HSYK'dan kalan Ali
Suat Ertosun'un da katılımıyla, oy birliğiyle çıktığını biliyoruz. Çanak ve Başkurt, daha sonra
emekliliklerini istediler ama emekli olmalarına rağmen, haklarındaki soruşturma sürüyor.
Mustafa
Balbay'a ilişkin, 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nin "tutukluluğun devamı" istikametindeki kararı çok tartışıldı. 13. Ağır Ceza'nın 4 hâkimi de, eski HSYK tarafından atanmış. Balbay ve
Haberal kararlarına karşı, 14. Ağır Ceza'ya başvuruldu. Bu mahkemenin de 3 üyesi eski HSYK, sadece 1 üyesi yeni HSYK tarafından görevlendirilmiş.
Savcılara gelince... Toplam 22 savcı var. 17'sini eski Kurul atamış, 5'ini yeni. 3'ü,
Başsavcı vekilliğine geçen
Zekeriya Öz,
Fikret Seçen ve Ercan Şafak'ın yerine atanıyor. 2'si
iş yükünü karşılamak üzere ilave olarak mahkemelere veriliyor. Son yaz kararnamesinde,
Kasım İlmioğlu'nun, özel yetkisi alınıp ve Büyükçekmece'ye atanıyor. Bunun sebebi olarak, Bakırköy'den kalan ve yeni sonuçlanan bir soruşturma gösteriliyor.
Maaş ödenmesin
5 oturuma mazeretsiz katılmadıkları için,
CHP ve BDP'li üyelerin milletvekilliklerinin düşürülmesi ihtimalini doğru bulmuyorum. Bunun telâffuz edilmesi bile gerginliği arttırır. Geçmiş uygulamalara baktığımızda, hiçbir milletvekili, bu şekilde, Genel Kurul kararıyla parlamento üyeliğini kaybetmedi.
Ama bir teklifim var:
CHP'li milletvekillerinin vazifelerini yapmamalarını, öte yandan
maaşlarını ve bütün özlük haklarını almalarını kamuoyu vicdanı kabul etmiyor. Milletvekilliklerini düşürmek yerine,
ücret alamayacaklarını belirten bir
düzenleme, bence daha doğru olacaktır. Zaten İç Tüzüğün 138. maddesinde, devamsızlık sebebiyle maaş ödenmemesi ilke olarak kabul edilmiş. Ama bütün bir yasama yılında 45 günlük devamsızlık esas alınıyor ve sadece 3 aylık maaşın kesilebileceği öngörülüyor. Bu maddeye, boykota karşı da, daha kısa sürede sonuç verecek bir fıkra eklenebilir.