Suriye'nin kendi insanına karşı uyguladığı şiddet ve
baskı (buna zulüm de diyebilirsiniz) bir süredir BM
Güvenlik Konseyi'ne de taşınmak isteniyor.
Bu konuda başı
Fransa,
İngiltere,
Almanya çekiyor. Bunlar Konsey'den Suriye rejiminin kınanması amacıyla bir karar çıkarmaya çabalıyorlar. Ancak, bu çabalardan Çin ve
Rusya'nın muhalefeti yüzünden bir türlü sonuç alınamıyor; bir karar tasarısı için bile mutabakat sağlanamıyor.
Bu çabalara ilaveten önceki gün Milletlerarası Af Örgütü de Suriye güvenlik kuvvetlerinin halka karşı insanlık suçları işledikleri gerekçesiyle bu vahim konunun Konsey önüne getirilmesini ve Konsey'in Suriye yöneticilerini Milletlerarası
Ceza Mahkemesi'ne
havale etmesini talep etmiş bulunurken Hama'da dün insanlar katlediliyorlardı. Böylece, sonuç alınsa da, alınmasa da Suriye rejimi ve yöneticileri şu veya bu şekilde Konsey'de söz konusu olacaklar. Çin ve Rusya olayların sürmesi ve daha vahim hale gelmesi durumunda belki de tavır değiştirmek zorunda bile kalabilecekler. Şüphesiz bütün bunlar ihtimal dâhilinde olan konular.
Esasen Suriye bir süredir başka bir konu dolayısıyla da Konsey gündeminde bulunuyor. Bu konu 6
Eylül 2007 günü
İsrail savaş uçaklarınca aniden bombalanarak
imha edilen bir askerî tesis. O zaman bu köşede ayrıntılarıyla da yazdığımız gibi İsrail savaş uçakları El Kibar ya da Deir El-Zuhr denen mahalde bulunan gizli tesise
operasyon düzenlemiş, uçaklar geri dönüşleri sırasında bir
yakıt tankını
Hatay yakınlarında bizim topraklarımıza bırakıp gitmişlerdi. Bu elbette bizim güvenliğimiz açısından da önemli bir olaydı. Zaman içinde bu da unutuldu gitti elbette. Ama biz bunu hâlâ hatırlamadan da edemiyoruz. Bunu bir zaaf olarak görmeye devam ediyoruz.
İsrail, El Kibar tesisini vurduğunu ne inkâr etti ne de kabul etti; bu konuda herhangi bir beyanda bulunmadı. Ancak biz,
Amerikan eski Başkanı George W.Bush'un geçen yıl yayımlanan hatıralarında El Kibar tesisinden söz ettiğini, zamanın İsrail hükümetinin kendisinden bu tesisi vurmasını istediğini; ama bu talebi reddettiğini de biliyoruz. Hem bu açıklamadan hem olayın mantıki muhakemesinden saldırıyı İsrail'den başkasının yapmış olmasının imkânsız olduğuna inanıyoruz.
Amerikan ve İsrail kaynaklarına göre, Suriye El Kibar tesisinden gizli bir askerî nükleer tesisi inşa halindeydi. Burada
Kuzey Kore kaynaklı nükleer teknoloji ile nükleer silahlarda kullanılan plütonyum üretmeyi amaçlıyordu.
Bu iddialara karşın Suriye bütün bunları reddetmiş, tesisin sadece bir askerî tesis olduğunu, herhangi bir nükleer program ya da çalışmayla herhangi bir alakasının bulunmadığını defalarca öne sürmüştü. Bugün de aynen bu söylemini sürdürüyor.
Diğer yandan, söz konusu tesisle görevi ve yetkisi gereği mutlaka ilgilenmek, konuyu takip etmek ve sonuçlandırmakla görevli BM'nin nükleer gözlemci ve denetleyici kurulu olan Milletlerarası
Atom Enerjisi Kurumu (IAEA) ise Suriye'nin söylem ve savunmasına pek inanmıyor. Nitekim bu yüzden geçen ay toplanan IAEA
yönetim kurulu, Suriye'nin El Kibar tesisi ile ilgili olarak kendisi ile yeterli derecede
işbirliği yapmadığını öne sürerek Suriye'yi BM Güvenlik Konseyi'ne şikâyetle havale etmiş bulunuyor. Yeri gelmişken söyleyelim, El Kibar'a saldırıdan yaklaşık 8 ay sonra IAEA müfettişleri tesiste inceleme yapmışlar ve toprakta
uranyum ve grafit izleri, kalıntıları tespit etmişlerdi. Suriye makamları bundan sonra taleplerine rağmen IAEA'nın ek teftişlerine asla izin vermemişler, tesis ve civarına hiç kimseyi sokmamışlardı.
Türkiye dâhil 35 üyeden meydana gelen IAEA yönetim kurulu söz konusu Konsey'e havale kararını 17 kabul, 6 ret, 11 çekimser ve bir namevcut oyla almış bulunuyor. Bu kararın alınmasında şüphesiz Amerika başta olmak üzere Batılı
ülkelerin işbirliği büyük rol oynamıştı. Konsey, önünde duran ve mutlaka dikkate almak zorunda olduğu bu karar konusunda bugüne kadar herhangi bir adım atamadı; bundan sonra atar mı, söylemesi zor; ama bu kararı yok da sayamaz; dikkate almazlık da yapamaz elbette.
Suriye işte bu şekilde, açıklayamadığı bir gizli programı sebebiyle Konsey gündeminde bulunuyor. IAEA, iddialarında haklı ise ve Suriye gizli bir nükleer program geliştirme çabası içindeyse bu bize de bir uyarı,
ders olmalı. Suriye, IAEA'yı, milletlerarası camiayı taahhütlerine rağmen aldatma yolunu seçtiyse bu Suriye'nin güvenilmez bir ülke olduğunu bir defa daha gösteriyor.
Biz bunu öteden beri biliyorduk; ama bazıları bunu hiç görmediler, anlamadılar. Artık belki anlıyorlar ama bu da bir şey ifade etmez. Daha önce anlamaları için birçok başka şeyin yanı sıra El Kibar muammasını ve safahatını iyi izlemeliydiler...