Hasan
Cemal, geçen ayın son günlerinde, iki yıl aradan sonra yeniden
Kandil'e gitti.
Erbil'de
Irak Kürdistan Bölge Yönetimi'nin iki numarası Neçirvan
Barzani'ye uğradı. Barzani şöyle diyordu: "Şu inkâr edilemez.
Başbakan Erdoğan
Kürt sorunuyla ilgili olarak çok önemli işler yaptı. Büyük siyasi riskler alarak yaptı. Bunlar unutulamaz. Ama bitmedi, daha yapılacak çok iş var barış adına... Barış için
altından bir fırsat var...
Ankara PKK realitesini görerek, bu realiteyi kabul ederek barışı planlamalı. PKK'nın esas liderinin İmralı'da
hapis bulunduğu gerçeğini bir an bile gözden kaçırmamalı..." (Bkz.
Hasan Cemal,
Milliyet, 28 Haziran - 1 Temmuz, 2011).
Neçirvan Barzani'ye tamamen katılıyorum. Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) iktidarı, Kürt sorununun çözümü yönünde çok önemli adımlar attı. Bunları, iki temel noktada toplamak mümkün: 1) "Ok yaydan çıktı..." Kürt kimliğinin inkârı bitti. Kürt kimliğinin tanınması yolunda da (TRT-Şeş ve
Kürtçe siyasi
propaganda yasağının da kalkmasıyla simgelenen) adımlar attı. 2) Askerden, siyasi partilere ve medyaya kadar uzanan bütün unsurlarıyla vesayetçi cephenin esas düşman ilan ettiği Irak Kürt liderliğiyle dostane ilişkiler geliştirdi. Bu
politika sayesinde bugün, PKK'nın
silah bırakmasında,
Türkiye'de barış ve istikrarın sağlanmasında büyük çıkarı olan taraflardan biri, Irak Kürtleri.
PKK'nın dağdaki lideri Murat
Karayılan da, Hasan Cemal'e "barış için altın bir fırsat" olduğunu şu sözlerle teyid ediyor: "Türkiye artık barış, çözüm istiyor. Toplum Kürt sorununa öcü gibi bakmıyor... Türkiye bu noktaya geldi... Bugün gelinen noktada yeni bir anayasaya ve adil bir iç barışa ihtiyacı var. Barış ve demokrasiyle birlikte Türkiye
ekonomik olarak daha çok büyür, zenginleşir. Ve Ortadoğu'ya emsal olur..."
Karayılan'ın altı çizilecek sözleri şunlar: "Devlet geçmişte Kürt isyanlarının liderlerinin hepsini idam etti... En büyük Kürt isyanının lideri hayatta. Kürtlerle Cumhuriyet'in barışması için, kalıcı ve adil bir barış için devlet isyanın önderiyle barışmalı... Bunun için de rahat çalışması sağlanmalı... Deniyor ki, o 35 bin kişinin ölümünden sorumludur. Bu doğru değil. Peki, 17 bin faili meçhulün sorumlusu kimdir?
Çiller mi,
Demirel mi? Silahsız bu kadar insan öldürüldü... Bütün bunların sorumlusu kimler peki? Kürt hareketi bugün tek başlı...
Önder Apo, İmralı'da... Ve eğer devlet bu sorunu çözecekse her şey, tüm koşullar hazır... Erdoğan da yüzde 50 oyu almış durumda... Daha ne bekliyoruz?"
Karayılan şunları da söylüyor: "2011 çözüm yılı olmalı. Yoksa direniriz... Biz artık sorunu şiddetle çözmek istemiyoruz. Silahı devre dışı bırakmak istiyoruz. Bölücü değiliz. Türkiye'yi bölmek istemiyoruz... Başbakana,
siyaset kurumuna, devlete seslenmek istiyorum: Biz Türkiye'nin
gönüllü birlikteliği temeli üstünde barış yapmak istiyoruz... Çok kritik bir kavşaktayız.
TBMM tatile girmeden önce milletvekili krizi ve yeni anayasa konusunda olumlu bir tavır benimserse, barış sürecini derinleştirir, kalıcı kılar...
Öcalan bundan bir ay önc
e devlete üç
protokol verdi... Bu üç protokolün öngördüğü
yol haritası, Kürt sorununda yeni bir
açılımdır. Demokratik anayasal çözüm sürecinin başlatılması ve şiddetin tümden devre dışı bırakılması, yani barış açısından çok önemli bir açılım..." Karayılan Başbakan Erdoğan'a şöyle sesleniyor: "Şimdi
toplumsal barışın kapısını açmak Başbakan Erdoğan'ın elindedir... Bugün böyle bir tarihsel liderliğe ihtiyacı var Türkiye'nin. Bunu gerçekleştiren lider, tarihe geçer..."
Cengiz Çandar, sorunla ilgili hemen herkesle konuşarak hazırladığı "Dağdan İniş - PKK nasıl silah bırakır?" başlıklı raporuyla (
TESEV, Haziran 2011), Hasan Cemal de ikinci Kandil röportajı ile, artık birbirinden ayrılamaz hale gelen Kürt ve PKK sorunlarının çözümü için ihtiyaç duyulan bilgilere ışık tuttular. Toplumsal sorumluluk duygusunu hiç terk etmeyen bu iki değerli gazeteciye, Türkiye'nin barışsever ve demokrat insanları olarak teşekkür borçluyuz.