Meclis bugün yeni başkanını seçecek ama hâlâ
yemin krizinin nasıl aşılacağı belli değil.
CHP ve BDP kendisini 'Gordion Düğümü' ile bağladığı için manevra yapmakta zorlanıyor. Ana muhalefet partisi içten içe kaynıyor.
Her türlü
sürpriz yaşanabilir.
İktidar partisi ise muhalefete 'Çözüm
önerilerinizi getirin' noktasının ötesine geçmiş değil. Kulislerde konuşulan muhtelif 'Cemil Abi Formülleri' var ama onların da sonuç alması en iyi ihtimalle ekimi bulacak.
Yani meteorolojik olarak olmasa bile
siyaseten yaz sıcak geçecek.
Fakat bu krizin yaşanması bir başka gerçeği ayan beyan ortaya koydu.
Yargıda, medyada ve siyasetteki '
Ergenekonsever'lerin derdinin aslında millet iradesi ya da hukukun üstünlüğü olmadığını gösterdi.
Bir baro başkanı çıkıp, 'Bundan sonra Ergenekon ve
Balyoz davaları için
avukat yollamayacağız' diyebiliyor. Bunu söyleyen bir
hukukçu ve baro başkanı. Eğer ben bunu bir öneri olarak yazsam '
Adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs'ten çoktan mahkemenin önüne çıkmıştım.
Bu ifadeler nereden bakarsanız bakın anayasal bir suç.
YARSAV cephesi ise özel yetkili mahkemelere takmış durumda. Önümüzdeki günlerde 'Özel yetkili mahkemeler kalksın' kampanyası başlarsa şaşırmamak lazım.
Pardon ama özel yetkili mahkemelerle ilgili
kanun da bu ülkenin Meclis'inden çıkmamış mıydı? Hatta CHP'nin de desteği yok muydu? Söz konusu mahkemeler Ergenekon davasına, Balyoz
soruşturmasına başlayıncaya kadar iyiydi sonra birden mi hukuksuz oldu?
Aslında yaşadığımız
yemin krizi bazı şeylerin daha net olarak anlaşılmasına fırsat vermiş oldu.
Görünen o ki 'Yeni CHP' diye umutlandığımız 'değişim' sadece kamuflajmış. Hedef Ergenekon'u kurtarmak, Balyoz'u bitirmekmiş. Çünkü CHP yönetimi ne mahkemeyi tanıyor ne de Yargıtay'ın içtihatlarını. Ne pahasına olursa olsun Ergenekon sanıklarını kurtarmak, Silivri'yi boşaltmak istiyor.
Bu amaçla aldığı milyonlarca oyu bile bir kişi için heba edebiliyor.
Fakat CHP yönetimi ve onların
akıl hocalığına soyunanların anlamakta zorlandığı bir şey var. Mahallenin kuralları çoktan değişti. Eskiden CHP 'Küstüm oynamıyorum' deyip kenara çekilince maç bitiyordu. Yargı, asker, medya ve
iş dünyası o koroya dahil oluyordu. Ama
toplum değişti. İş dünyası da medya da
sivil toplum da artık
özgürlükçü sivil bir anayasa istiyor.
Referandumdaki yüzde 58, seçimdeki yüzde 50'lik sonuç bunun en açık delili.
Türkiye'de artık '
temiz toplum, temiz siyaset ve sivil anayasa' beklentisi önünde kimse duramaz.
Bu arada Ankara'da yemin krizi ile uğraşırken
spor dünyası dün sabah başlayan
gözaltı dalgasıyla sarsıldı. İlk bilgiler şok edecek türden.
Fenerbahçe başkanı dahil çok sayıda isim gözaltında. Duyumlar o yönde ki bu soruşturma sadece spor camiasıyla kalmayacak.
Detayları önümüzdeki günlerde daha net göreceğiz. Ama şu anki tabloya göre şunu söyleyebiliriz. Temiz toplum dalgası o kadar güçlü ki spor camiasının da bunun dışında kalması beklenemezdi.
Yine yeniden öğretmenler meselesi
Tüm yazarçizer taifesinin
mail kutuları,
Twitter hesapları,
bedelli bekleyenler, sözleşmeliler ve öğretmen tayini talepleriyle dolup taşıyor. Aslında her birisi kendine göre haklı.
Çünkü geniş kesimleri ilgilendiren konularda
küçük hatalar ya da dikkatsizlikler büyük
mağduriyetler doğuruyor. Eğer
düzenleme yapılmazsa yeni bir sıkıntı kapıda.
Şöyle ki;
bakanlık önümüzdeki ağustosta özür durumundan tayinler yapacak. Böylece birçok bölünmüş
aile birleşebilecek. Ancak geçen yıl haziran ayında alınan kadrolu öğretmenler KPSS'deki
kopya iddiaları nedeniyle ağustos yerine eylülde göreve başladılar. Bakanlığın önümüzdeki günlerde yapacağı yer değiştirmelerde ise 31
Ağustos itibarıyla 1 yılını dolduranlar şartı var. Yani birçok öğretmen kendilerinden kaynaklanmayan bir hata yüzünden yine mağdur olacak. Şikayetlerini ileten öğretmenlere göre çözüm de basit. 1 yıl şartı 31 ağustos yerine 15
Eylül yapılırsa kimse mağdur olmayacak.
Elçiye zeval olmaz misali aktarmış olayım.