18 yıl önce
Sivas'ta yaşanan büyük fecaat hepimizin yüreğini yaktı.
Sünni-
Alevi, 34 canın bir otele sıkıştırılarak dumandan boğulması, yakılarak öldürülmesi vicdan sahibi herkesi sarsar. "Her insanı sarsar" diyemem, çünkü insan "kan dökücü"dür, zulmeder. Vicdan sahibi insan farklıdır.
Müslüman olmak vicdan sahibi olmaktır; vicdan sahibi hiç kimse bu katliamı onaylayamaz. 2 Temmuz'da 34 can öldürüldü; "amasız, fakatsız" bu cinayeti tel'in ediyoruz; 5 Temmuz günü de intikam saikiyle
Erzincan Başbağlar köyünde bir o kadar masum
köylü katledildi. Ben
Sivas katliamını tel'in ettim, bugün de tel'in ediyorum; aynı şekilde Sivas katliamını tel'in eden Alevilerden de Başbağlar katliamını tel'in etmelerini bekliyorum. Bu hepimizin hakkıdır.
Bu arada bir zeyl düşmem lazım:
Taraf gazetesindeki 2 Temmuz tarihli yazısında Ümit Kıvanç şunları yazıyor: "Hayatta en büyük hayal kırıklıklarından birini Sivas katliamı ertesinde yaşadım. O zamana kadar ahlakından şüphe etmediğim İslamcı aydınların çıkıp yüksek sesle ve alenen katliamı şiddetle kınamalarını beklemiştim. Na şu kadarcık vicdanı olan bunu yapardı. Sonuç malum." diyor.
Ümit Kıvanç'a üç sebepten dolayı sadece teessüf ederim: İlki, ben o zaman
Helsinki Yurttaşlar Derneği'nin kurucu üyesiydim. Katliamın hemen ertesinde toplanıp bir
bildiri yayımladık. Altında benim de imzam olan bildiriden 1 milyon adedini uçakla
İstanbul semalarından şehre attık. Köşemde katliamı şiddetle tel'in ettim. Ve bir daha böyle olayların yaşanmaması için HYD'nin bir toplantısında sol ve laik aydınlarımızın etkili kanaat önderleri, cemaat liderleriyle tanışıp
diyalog kurmalarını önerdim, belki A. Rıza Demircan, Emrullah Hatipoğlu gibi değerli hocaları çağırıp onları dinlemenin faydalı olacağını önerdim. Öyle sert tepki aldım ki, sonuçta bana dedikleri şu oldu: "Biz din adamları veya cemaat mensuplarıyla bir araya gelemeyiz, onlar buradan içeri adım atamazlar." Ben de bir daha HYD'den adımımı içeri atmadım. İkincisi belli ki Ümit Kıvanç, İslamcılarla milliyetçi, sağcı, muhafazakârları birbirine karıştırıyor; "Sivas'ın üstünde
Sırp tayyareleri mi uçsun?" diye yazanları hâlâ "İslamcı" kategorisinde görüyor. Kimin nerede durduğu ortada. Üçüncüsü Kıvanç, yazısında malum mezhep ayrılığını vurgulayan nefret dilini kullanıyor, Başbağlar katliamını aklına bile getirmiyor.
Alevi vatandaşların kahir ekseriyetinin Başbağlar katliamını onaylamadıklarını düşünüyorum. Yazık ki, aynı hassasiyeti birçok Alevi derneğinde, aydınında, kanaat önderinde göremiyoruz. Her sene Sivas katliamını
gündeme getirirlerken hepimizin acısı,
Türkiye toplumunun utancı olarak değil, Hz. Osman'ın kanlı gömleğini şehir şehir mızrakların ucunda gezdiren Beni Ümeyye tahrikçileri gibi olayı bir "
kan davası" havasına bürüyorlar, kurdukları nefret ve husumet dili üzerinden mezhep ayrılığının altını çiziyorlar.
Katliamı tel'in ederken derin yapılanmanın payını da görmezlikten gelmemeli. Dün
Özgür Gündem gazetesi "Özel
Harp Dairesi"nden bir üsteğmenin (H.Ç.) ağzından çarpıcı bir habere yer verdi: "Ben Erzincan'dayken Poligon Birliği'ne gelen ordu komutanı, bir birimin Sivas'a gitmesi gerektiğini söyledi. Amacımız insanları
Madımak çevresine adapte etmekti... İslamcılar'ın içine girmek çok basit. İki Kulhuvallah bir Bismillah çekersiniz İslamcılar'ın içindesiniz. Bizim Bölge'de yaptığımız en büyük olay insanların Madımak Oteli önünde toplandığı zaman taşı atmamız ve geri çekilmemizdir. Direkt emir aldığım kişi 93'te
Teoman Koman, arkasından Osman
Önal geldi. İlişkide olduğum isimler Fikret Altıoklar, Hasan,
Atilla Uğur, Hurşit
Tolon... Toplumu yönetmek istiyorsanız ilk başta bölersiniz. Sivas'taki amaç buydu. Oradaki amaç Aleviler'i ve Sünniler'i birbirine düşürmek,
kaos yaratmak. Çünkü Sivas bölgede stratejik bir konum taşıyor.
Erzurum, Erzincan ve Sivas bunlar askeriye için stratejik önem taşıyan bölgeler. Bölgede bulunan bazı silahlardan dolayı... Halkı ateşledik,
halk olaya girdi ve timler bir anda geriye çekilmeye başladı. Ve geldiğimiz yoldan aynı şekilde geri dönüşümüz yapıldı."