Engin Helvacı:
"Bizim TSK'dan Re'sen emeklilerin sıkıntısı; seçimdi, hükümetin kurulmasıydı, yok
CHP ve BDP'nin meclisi boykotu ve
tutuklu vekillerin salınmaması tartışmalarında unutuldu gitti. İnşallah
Hükümet kurulacak ve meclis tatilinden sonra sular durulur da bizim durumu tekrar
gündeme getirebiliriz, sizlerin de desteği ile."
Davut Cihan:
"Sayın
Ramazan bey, öncelikle buradaki "sayın" ifadesini sonuna kadar hak ettiğinizi ve gerçekten size saygı duyduğumu ifade etmek isterim. "Hayra vesile olan onu yapmış gibidir" sizde inşallah bunca insanın sesine ses olduğunuz için çok hayır duası aldığınızı, bunların kabirde, hesapta önünüze bugün bize verilen
müjdeli haber gibi siz de müjde edileceğinizi yukarıdaki hadisten hareketle söyleyebilirim. İnşallah öyle de olur.
Allah sizden razı olsun..."
Red Lion mahlaslı bir okuyucu:
"Öncelikle yazınız için çok teşekkür ediyorum... Bir ast
subay olarak biz bu konuları dile getirememekte ve savunamamaktayız. Bunun en büyük nedenlerinden biri de iç
hizmet kanununda geçen silsile yoluyla müracaat gerekmesinden dolayıdır. Birçok üst
komutanlık bu konuları gereksiz başkaldırış hatta üste fiili taarruz, emirlere itaatsizlik bile görmektedir. Bir de konuşmak isteyip konuşamadığımız o kadar çokkk şey var kiii...."
Ali Deniz:
"...Size bir hikaye yolluyorum, bu benim hikayem, lütfen bizimle ilgili yazacaksanız bu hikayemi yazın; 1991’de göreve başladım,18 yaşında, ilk görev yerimde ajanlar tarafından namaz kıldığım amirime ulaştırıldı, ne kadar gizli saklı bölmelerde kılsam da. Amirim namaza karşı idi, oruç bile tutmazdı. Bana
baskı yapmaya başladı, her gün çağırıp
yerli yersiz
hakaret etmeye başladı, zamana yayarak benim yılmamı ve “Atın beni” dememi bekledi adeta, en büyük desteğim namazım ve dualarımdı. Eşimin çaya baskıyla, ısrarla çağırmaları fişlendiğimin bir işareti idi. Eşim kapalı idi, saçını bir kez zorla açtım subay orduevindeki komutan eşinin düzenlediği çaya götürdüm, vicdanım halen rahat değil saçını açtığım için, ben ne kadar sakin dursam da… “Sakalın uzun, saçın uzun, pantolon ütüsüz” derken, 1997 sonunda defterim dürüldü. Şimdi bu af yasasıyla öğrendim ki yaş ile değil,
kararname ile atmışlar beni, af yasasından faydalanamıyorum, adamlar istediği gibi atıyorlarmış, keyif onların keyfiymiş. Dosyam incelensin görülecektir bunlar.
Şu an
mağdurum, iade-i itibar yasasından faydalanamıyorum, MSB 2.kez mağdur etti beni, Vecdi Bey’in gazeteci Can Ataklı’ya dediği, “Biz, yüz kızartıcı suçları affetmedik” sözü derinden yaraladı, onurumu kırdı,
tazminat davası açacağım, vahamet derecesinde bir utanç benim için…
5 - 10 generalin
hapiste olması ne kadar gündem işgal etmekte, binlerce
astsubayın ve subayın yargısız atılması niye bu kadar sessiz karşılanıyor rantçı medya tarafından, anlamış değilim. Sizden ve Umur Talu’dan başka bizi yazan olmadı."
Önder Yılmaz:
"Ramazan Bey, yazınızı okudum ve çok beğendim. Yıllardır, bırakın tartışmayı, ağza alınması bile sakıncalı olan ve insanın en verimli dönemlerini alıp götüren bir tek yürekli insanın da ‘bu yanlış’ diyemediği bir konuyu mükemmel bir biçimde dile getirmişsiniz. İnsan haklarına bu denli aykırı zorunlu, mecburi hizmet adı altında
modern çağın kölelik
sistemi inşallah sizin bu yazınızla birileri tarafından fark edilecektir.
Hayatın sunduğu fırsatları adeta bir
duvar örerek engelleyen bu çağdışı sistem inşallah son bulacaktır. Aynı şey polis teşkilatı için de geçerlidir. Özellikle
üniversite mezunu polisler 6 ay eğitim almakta, bunun sonucunda 6 yıl zorunlu hizmete mahkûm edilmektedir. Bu hangi akla mantığa sığmaktadır.. Severek değil, mecburen ya da zorla yaptırılan hangi işten verim alınmıştır? Ya da
sivil vatandaşa sunulan her türlü çoktan seçmeli hayat neden asker ve polise geldiğinde farklı bir boyut kazanmıştır... verilen eğitimler, harcanan paralar bir insanın ömrünün kaçta kaçını hapsetmeye mahkum etmeye yeterlidir.... Bu sorunları kaleme aldığınız için tekrar teşekkür ederim. Elinize sağlık.."
Y. U. ( E. J.Kd. Bçşvş):
"Ne kadar haklı ve yıllardır dile getirilmeyen bir konuya değindiniz. Yazınıza örnek olabilecek yüzlerce insandan biriyim. Zor zoruna çalıştım, emekliliğimin dolduğu ilk günde de kendimi dışarı attım. Attım ama dışarıda bana yer yok. Sivil hayat dediğimiz ortama uyum ve iş imkânı sağlayacak bilgi donanımı yok. Ne bir ticaretten, ne bir sivil idareden anlıyorum. Eldekini, avuçtakini çocukların eğitimi için harcadım ve şimdi tıkanma noktasında kendime bir çıkar yol arıyorum.
Allah yardımcı olsun bana ve benim durumumda olan herkese... Hak aramaya kalkıştığımda hep karşımda acımasız bir duvar buldum hem savcı hem hâkim; hem suçladı, hem yargıladı... Sizi yürekten kutluyor ve saygılar sunuyorum."
A.DEMİROĞLU:
"Ramazan Bey MECBURİ HİZMETE MUVAZZAFLAR yazınızı takdir ettim. Sizden, yeni hükümette
Askeri
Ceza Kanunları üzerinde gerekli inceleme yapılması için yazılarınızı bekliyorum. ÖRNEK: Asta hakaret 3 aya kadar hapis ve
disiplin mahkemesinde görülmektedir. Ancak üste hakaret 6 aydan başlıyor,
erteleme yok, Askeri Mahkeme’de görülmektedir. TCK’da ceza ertelenmekte ve
para cezası verilmektedir… Rütbesi er,
çavuş olunca isteğin küfrü et (ana-şerefi), “üste defol git” de üste hakaret cezası verilmektedir. Bu konu üzerinde durmanızı bekliyorum. İYİ ÇALIŞMALAR."
"İyi günler Avukat Bey,
Ben TSK’dan ayrılmak için ordudan firar etmek zorunda kalan bir subaydım. İlişiğim kesildi ve muhtemel cezam, sizin de bildiğiniz gibi yatarı 6 ay 20 gün olmak üzere 10 aydır. Bu cezayı denetimli serbestlikten faydalanarak, ev hapsiyle ya da
elektronik kelepçe ile çekebilme olasılığımız olabilir mi?"
Zeki Çetinkaya:
"Sayın KERPETEN, Neresini tutarsanız elinizde kalan köhnemiş bir sistem. Ne yazayım ki? 200 metre bir koğuşa
balık istifi 200 250 asker dolduruluşunu mu? Çağın koşulları gereği üniversite bitirdiği halde hala ORTAOKUL mezunu muamelesi görüp o düzeyden özlük hakkına layık görülen UZMAN ÇAVUŞLARI mı? Başbakanının gelişiyle ayağa kalkıp hoş geldiniz diyebilme nezaketini göstermeyen ama rütbeleri omzunda iken bırakın
Uzman Çavuş ya da Astsubayı kendinden bir yıl kıdemsiz bir subay bile aynı muameleyi kendisine yaptığımda bir anda ASLAN KESİLİP HAYAT KARARTAN KAHRAMANLARI(!) mı? Ne anlatayım ki size?
Gün gelir, bir babayiğit çıkagelir elinde bir neşter, neresinde cerahat oluşmuşsa orasına vurur neşteri.. Hak ve doğruluk filizlerinden sağlam bir gövde tesis eder yeniden. Korkudan ve mecburiyetten saygı yerine isteyip inanarak sayar önce kendini sonra çevresindekileri ve vatanı.
Lütfen bunlardan da yazın, yazın ki dönüşüm hızlansın, hızlansın ki güçlü ordu yeniden tesis edilsin. Çünkü her zamankinden daha çok şimdi güçlü bir orduya ihtiyacımız var. Saygılarımla." (02.07.2011)
AV. RAMAZAN KERPETEN. (www.kerpeten.biz ,
[email protected] )