Basın özgürlüğünde adlî sınırlar


Yargı ve medya HSYK ile Adalet Akademisi’nin düzenlediği bir paneldeyim, konu: “Yargı ve medya ilişkileri kapsamında basın özgürlüğü.” Hayli netameli bir konu. Konuşmacı olarak benden başka şu gazeteciler var: CNN Türk’ten Hande Fırat, gazeteciler Yavuz Baydar, Mustafa Karaalioğlu, İsmet Berkan, Oya Armutçu... Basın özgürlüğü ile yargının korumak zorunda olduğu “soruşturmanın gizliği” ve “kişilik hakları” gibi değerler arasında gerçekten belli bir çelişki vardır. Siyasi sistemi ve özgürlük anlayışı oturmuş toplumlarda o kadar gürültü çıkmıyor ama bizde hayli kavgalı bir mesele... Ergenekon ve Balyoz davalarının soruşturma belgelerini yayımlamak “basın özgürlüğü”ne mi girer, yoksa “adil yargılanma hakkı”nı zedeleyecek bir “gizliliğin ihlali” suçunu mu oluşturur?! Ya da kesinlikle bir özgürlük alanı olan “sarsıcı eleştiri” ile “hakaret” arasındaki sınır nedir?! Gazete köşesinde açıklığa kavuşturulması mümkün olmayan çok karmaşık konular... Sevindirici haberler Beni sevindiren birkaç kısa haberi size de iletmek istiyorum. Panelin açış konuşmasında HSYK Birinci Daire Başkanı İbrahim Okur, “çağımızda yargının gündemi tarafsızlıktır” diye konuştu; “yargının bağımsızlığı tarafsız olması içindir” diye vurguladı. Yargı-medya ilişkilerinde birbirini anlamanın önemine değindi. Daha önemlisi, soruşturma ve kovuşturma aşamasında basını bilgilendirmek ve soruları cevaplandırmak için il adliyelerinde “Basın sözcüsü” kurumunun oluşturulacağını söyledi. Panel arasındaki sohbetimizde Adalet Akademisi Başkanı Hüseyin Yıldırım, beni daha da sevindiren şu bilgiyi verdi: “İki bin hâkim ve savcımızı belli bir program dahilinde Avrupa’ya göndermek, Avrupa’dan da hâkim ve savcı getirmek amacıyla bir program hazırlıyoruz. İnsan Hakları Sözleşmesi’nin uygulanması, AİHM içtihatları gibi konularda mesleki bilgilerini geliştirmek, bilgi alışverişinde bulunmak için...” Hüseyin Yıldırımadalet yönetimi’nden bahsederken “şeffaflık, hesap verirlik, etkinlik” gibi kavramları kullandı. Bunlar hukuk kültürümüzde ve adalet anlayışımızda yeni ufukları yansıtan açılımlardır. Çağın kanunlarını alıp da adalet kültürünü almamak olur mu? İki taraflı sorumluluk Panelde hâkim ve savcılar karşılaştıkları somut sorunları anlattılar. “Medya kendi meslek ilkelerine uysa bu kadar basın davası olmaz” dediler. Biz gazeteciler de özgürlük tarafını vurguladık. Ben konuşmamda otoriter ve aşırı liberal görüşlerden uzak durdum. “Soruşturmanın gizliliği” gibi kuralların sıkı uygulanması toplumsal denetimi ortadan kaldırmak gibi ciddi bir sakınca doğurur... Hatta adli otoriteleri sorumsuzluğa teşvik eder... Basın özgürlüğünün mesleki, ahlaki ve hukuki kayıt olmadan ‘sınırsız’ uygulanması ise haksızlıklara, adaletin zedelenmesine, mağduriyetlere ve medyatik sorumsuzluğa bile yol açar... Yargıda ve otoritelerde “özgürlük” fikri gelişmeli; buna karşılık, medyada “sorumluluk, ölçülülük, kişiliklere saygı” gibi değerler gelişmelidir. Gereken yeni yasal düzenlemeler yapılsın ama bu bilinç, bu kültür belki daha önemlidir. CHP’ye not: Bugünkü Meclis yemin törenine katılmamak “düşük düzeyli BDP taklidi” olur. Ben size yakıştıramam, siz de kendinize yakıştırmayın.
<< Önceki Haber Basın özgürlüğünde adlî sınırlar Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:
ÖNE ÇIKAN HABERLER