Muharrem Öğretmen, Diyarbakır'da doğup büyümüş, orta halli bir ailenin 4 çocuğundan biriydi. Birçok arkadaşını dağa çıkaran şartlar belki onun için de geçerliydi.
Ama o farklı bir çizgide ilerleyecekti. Aslında meslek lisesini bitirip kısa yoldan hayata atılmak istiyordu.
Üniversiteyi kazanması uzak bir hayaldi. Ta ki bir iddiaya girip, daha sonra bir yakını vasıtasıyla üniversite
hazırlık dershanesine
kayıt yaptırana kadar. Senenin sonunda, hayatını değiştirecek iddiayı kazanmış ve
Marmara Üniversitesi İktisat'a girmişti.
1994'te okulu bitirdiğinde hiç hayalinden geçmeyen bir
sürpriz bekliyordu onu. Yakutistan'ın başkenti Yakutsk'taki Türk okulunda
Türkçe öğretmenliği önerilmişti. Henüz 24 yaşındaydı. Yakutistan'ı ilk duyduğunda kafasında hiçbir şey canlanmadı.
Güney Afrika'dan sonra dünyanın en zengin
elmas madeni oradaydı. Yüzölçümü Türkiye'den 3 kat büyüktü. Ama hiç duymamıştı. Zaten ilk denemede haritadaki yerini de bulamamıştı. Sonra öğrendi, buranın kışın aylarca güneşin doğmayıp; yazları uzunca süre hiç batmadığı bir yer olduğunu. Ailesi kararı kendisine bırakmış; o da haritada gösteremediği bu yere gitmeye karar vermişti. Önce Moskova'ya gidilecekti. Havaalanında 3 saat bekledi. Akşam
otel gibi bir yerde kaldılar. "Sabaha kadar bekleyin, asla kapıyı açmayın" diye tembihlemişlerdi. Sadece Rusça
evet ve hayırı biliyordu. Sonra tekrar havaalanı ve 6 buçuk saat sonra Yakutsk. Havaalanında tek başına, elindeki
küçük notta sadece okul adresi vardı. Buzlarla kaplı yollarda ilerleyen
taksi, onu bir sene önce açılan ve hayatının 9 senesini geçireceği maceraya doğru taşıyordu. Ev yoktu, Yakutistan Cumhurbaşkanı'nın torunu ve bakanların çocuklarının da aralarında olduğu çoğu elit sınıfa mensup 200 öğrencinin devam ettiği okulun 3. katındaki 60 metrekarelik salonda 3 öğretmen birlikte kalacaklardı. Kahvaltı; ekmek, çay ve katılaşmış şekerli sütten ibaretti. Banyo,
tuvalet sorundu.
Ekmek ve yumurta dışında yiyeceklere âşina değillerdi. Bir gün Türk usulü fasulye konservesi bulunca bayram etmişlerdi.
Kaldıkları salonun camları 7 cm buzla kaplıydı. Güneşin hiç doğmadığı 3 aylık karakışta sıcaklık eksi 42-48 arasında değişiyordu. Diğer aylar sıcaktı, çünkü -40'ın biraz altında oluyordu. Donmaması için
arabalar 24 saat rölantide çalıştırılmak zorunda. Bu ağır şartlarda hayatta kalmak için özel giysiler şart. Geyik derisi
ayakkabı, kürklü palto ve
şapka zorunluluk. Muharrem Öğretmen, ilk yıl para yetmediği için kürk yerine ancak at kılı palto alabilmişti. Çünkü kürk alabilmek için 300 dolarlık aylık maaşın 2 katı lazımdı. Halbuki insanlar kürk şapka ile yüzünü gözünü örtmeden dışarı çıktığında derilerinin soğuktan donarak kuruma ve düşme tehlikesi vardı. Bunu önlemek için sık sık yüzüne
masaj yapıyordu. Öğretmen, ancak ikinci sene bir kürk alabilecekti.
Şimdiki gibi cep
telefonu yok. Ancak bağlatmalı telefon var. Onun için de Rusça bilen biri lazım.
Okulda telefon yok. Dolayısıyla aileyle
haberleşme mektupla. Askerdeki gibi 1 buçuk ayda ulaşan mektuplar bekleniyor. Uçaktan başka
ulaşım imkânı yok. Kışın Lena Nehri donduğunda, buz üzerinden 6 ay
karayolu açılıyor. Bir süre sonra öğretmenler ev tutuyor; ama bu kez de ulaşım sorun. Araba yok; taksiye para yetmez. Otobüse binebilmek de büyük maharet gerektiriyor.
Muharrem Öğretmen bütün bunları görünce, 'ilk ve son senem' demişti. Ama öğrencileri bırakamadı. Üçüncü sene mezunları verip dönecekti; bunu
hesap ederek nişanlanmıştı. Ama yine dönemedi. Nişanlısı 2 sene bekleyebildi. Sonunda kız nişanı attı. İki taraf da bunalım yaşadı. 9 sene sonra Türkiye'ye döndüğünde arkadaşları evlenmiş; herkes bir yerlere gitmişti. Böyle olunca 35 yaşına kadar evde kalacaktı. 7 yıldır da Moskova'da çalışıyor. Türk okullarının bulunduğu ülkeler içinde şartların en ağır olduğu Yakutistan'da en uzun süre görev yapan; çocuklara Türkçe öğretmek için kendi ifadesiyle 40
takla atan
Kürt kökenli Türkçe öğretmenine her yıl haziranda yapılan Türkçe Olimpiyatları'nı izlerken neler hissettiğini soruyorum. "Emeklerimizin sonucunu görüyoruz. Ne mutlu bize ki
Allah bu işi bize nasip etti. Hayatım çok parlak olmadı. Ama Allah yarın huzurunda 'Benim için ne yaptın?' diye sorarsa 9 yıl Yakutistan'da kaldım.' derim." diyor. Kürt kökenli biri olarak Türkçe öğretmekte hiçbir terslik görmüyor ve şöyle diyordu: "Aramızdaki tek ortak payda dil değil ki. Din, tarih, insanlık,
hizmet ve daha nice ortak nokta var."
Olimpiyatların
şarkı finalinde yönetmen
Sinan Çetin'i duygulandırıp, küresel
marka haline gelen Türk okullarına ilham kaynağı olduğu için
Fethullah Gülen Hocaefendi'ye teşekkür ettiren resmin arkasında işte bu kahramanlar var...