Bu
CHP'nin anamuhalefet partisi olduğu bir
ülkede
AK Parti sittin sene
iktidarda kalır çünkü CHP'nin
seçim kazanması mümkün değil. Bunun 'sosyolojik, tarihsel ve ideolojik' nedenlerini çok konuştuk, biliyoruz. CHP ile
Türkiye sosyolojisi arasında bir kan uyuşmazlığı var.
Yine de bu durum CHP'nin 'doğru' işler yapmasını engellememeli. İktidara talip bir partiden en azından seçim sonuçlarını ciddiyetle tahlil etmesini bekleriz.
Heyhat! Sanki mahalle kahvesinde 'seçim geyiği' yapıyorlar. Koca koca beyler, bayanlar, tecrübeli siyasetçiler, akademisyenler, bürokratlar parti
yönetiminde oturmuşlar neden seçimleri kaybettiklerini konuşmuşlar. Getirdikleri açıklama, ciddiye alıp konuştukları mevzu '
halkın
Stockholm sendromu'na düştüğü. Meğer halk, işkencecisine âşık olmuş, kendisine zulmedene tutulmuş, oy veriyormuş.
Bu CHP'den bir şey olmaz. Altmış yıldır sürekli seçim kaybediyorlar ve her defasında halkı suçluyorlar. Bir defa da insan kendisine bakmaz mı? Acaba bizdeki hata nedir, demez mi?
Kılıçdaroğlu'nu seçim gecesi aniden
Baykallaşmış gördük. Bir seçim daha kaybettikten sonra çıkıp CHP'nin seçimde başarılı olduğunu söylemek için Baykal kadar 'şerbetlenmiş' olmak gerekirdi. Demek ki Kılıçdaroğlu'nun Baykal'dan aşağı kalır bir yanı yokmuş. Bir yılda, koltuğuna oturduğu kişinin 'başarı' hesabını öğrenivermiş.
İyi de güya cumhuriyeti kuran, ülke elitinin kremasını oluşturan, 'çağdaş' aydınları arkasına alan bir partiden daha 'rafine' bir tahlil beklemek hakkımız değil mi?
Suçu halka yıkmakla, CHP'yi seçmeyen halkı suçlamakla, tamam, CHP iktidarına tutunabilirler çünkü bu analize inanan çok kişi bulurlar bu partide, ama asla seçim kazanamazlar.
Demek halk, korkunun aşka dönüşmesiyle oy verdi AK Parti'ye, öyle mi? Güldürmeyin beni, öyle olsaydı CHP hiçbir seçimi kaybetmezdi. Halk, kimseden korkmadı CHP'den ve onun tek partili ceberrut devletinden korktuğu kadar. Sandık başında yendiler bu korkularını, ilk defa 1950'de... Sonra da korku CHP'nin ocağına düştü; halk korkusu,
sandık korkusu,
demokrasi korkusu...
Farz edelim ki bu halk korkar; devletten, askerden, jandarmadan, iktidardan korkar! Böyle bile olsa korkmadığı tek bir yer vardır: sandık. Halkın en güçlü olduğu an, sandık başında oyunu kullandığı andır. Bilir ki sandık 'sihirli kutudur', içinden ne çıkacağı belli olmaz; tepedekileri başaşağı eder, aşağıdakileri tepeye çıkarır. Ama hep, halkın dediği olur. Tabii, demokrasi varsa... Halk sandığa ulaştığında korkanlar, halkı adam yerine koymayanlar, halka tepeden bakanlar, yönetim hakkını doğuştan veya üniformasından veya Kemalizm'e itaatinden alanlardır korkanlar.
Halk, korkuyla değil umutla oy verir. Zulmedenleri iktidar yapmaz, alaşağı eder. Bu basit gerçeği öğrenmek için CHP yönetiminin kendi tarihlerine bakmaları yeterdi. Demek ki kendi tarihlerini de bilmiyorlar. Sadece tarihlerini değil, galiba sayı saymayı da bilmiyorlar. AK Parti'ye karşı üç genel seçim, iki
yerel seçim, iki
referandum kaybeden bir partinin 'kurmay'larının seçim analizi 'yeni CHP'nin de eskisinden farklı olmadığını düşündürüyor. Eski veya yeni, CHP'nin genlerinde halkı anlayamamak var...
Oysa seçim kazanacak parti ülkede ne olup bittiğini doğru okumak zorunda. Toplumun sorunlarını, taleplerini, değerlerini tespit etmeden halka ulaşılamaz. 'Paşazadeler, mirasyediler, şu parti büyüğünün çocuğu, bu devlet adamının torunu, bir başkasının damadı' tadında bir
ekip, başında Tuncelili Kılıçdaroğlu da olsa halkı anlamaktan ve halka ulaşmaktan aciz.
Profesör Yahya Sezai Tezel, "CHP paşazade, beyzade partisi oldu'' diye yazdığında duymazdan gelmişlerdi. Parti mi bu, aristokratlar konseyi mi? Dünyanın hiçbir yerinde 'aristokratlar'ın halk tarafından seçilerek iktidar yapıldığı görülmemiştir; 'oydaş medya'ya duyurulur. CHP'nin 'oydaş medya'sının işi hiç kolay değil. Kimi dönmekte, kimi de gerçeği anlamakta zorlanıyor, tıpkı partileri gibi...