Hatip
Dicle'nin hukuku, sadece onun ve ona oy veren on binlerce insanın hukuku değil; hepimizin hukuku. Bu ülkede
demokrasinin ve hukukun
egemen olmasını istiyorsak, onun ve seçmenlerinin hukukunu korumakla mükellefiz.
Yüksek Seçim Kurulu'nun milletvekilliğini düşürme kararı yine Yüksek Seçim Kurulu'nun kendi kararına aykırı. Resmî Gazete'de yayımlanan karar, bu çelişkiyi olduğu gibi yansıtıyor. Usulüne uygun bir şekilde
Hatip Dicle'nin
adaylığı onaylanıyor. Hatta öncesinde hakkında verilmiş bir karara dayanarak adaylığı önce reddediliyor. Sonra adlî sicil kaydı
temiz geldiği için
itirazı kabul ediliyor ve 29 Nisan'a Yüksek Seçim Kurulu tarafından yayımlanan aday listesinde yer alıyor.
Milletvekilliğinin düşürülmesi kararı, Dicle'nin başka bir davadan 18 ay kesinleşmiş bir mahkûmiyeti olduğunun fark edilmesine dayanıyor. 9 Haziran'da gazeteler, bu kesinleşmiş kararı haber yapıyor ve arkasından YSK, durumu araştırıyor ve 22
Mart tarihinde kesinleşmiş bu kararı buluyor. Şimdi de bulduğu bu karara dayanarak Hatip Dicle'nin milletvekili seçilme yeterliliğine sahip olmadığı gerekçesi ile milletvekilliğini iptal ediyor.
Bu bir hukuk skandalı. Bu skandalı teşhir etmek için çok derin hukuk bilgisi gerekmiyor. YSK, Hatip Dicle'nin adaylığını önce onaylıyor ve ilan ediyor. Bu ilan Hatip Dicle'ye 'milletvekili olabilirsin', ona oy veren vatandaşlara da 'seçebilirsin' anlamına geliyor. Halk seçiyor. Seçim işlemi bittikten sonra YSK, kendi kararını geçmişe dönük olarak iptal edip aslında 'seçilemezsin' ve 'seçemezsin' demiş oluyor. Sebep, YSK'nın kesinleşmiş karardan ve böylece seçilme yetersizliğinden haberinin olmaması. Dikkat edin YSK kendi kararına karşı yeni bir karar ihdas ediyor. Gerekçe ise milletvekili seçilme yeterliliğine sahip olmadığından sonradan haberinin olması. Aslında Hatip Dicle milletvekili seçildikten sonra milletvekilliği iptal edilmiyor; seçilme şartlarına sahip olmadığı için geçmişe dönük olarak adaylığı iptal edilmiş oluyor. Adaylığı iptal edildiği için milletvekilliği de düşmüş oluyor. Geçmişe dönük YSK böyle bir karar verebilir mi?
Peki, o milletvekiline oy veren seçmenlerin hukuku? Sadece Dicle'nin milletvekilliği değil, ona oy veren vatandaşların her birinin oyu da iptal edilmiş oluyor. Onlar YSK'nın 'adaylığı onama' kararını esas alarak
seçimde oy kullanmadılar mı?
Hukukun demokrasi ile var olduğu çok kritik bir kesişme alanındayız. Mahkemeler
halk adına karar verir. Demokratik-hukuk devletinde halkın verdiği kararın üzerinde hiçbir irade olamaz. Yetkisini halktan alan
mahkeme, bu sefer doğrudan halkın verdiği kararı iptal ediyor. 70-80 bin seçmenin verdiği karar yok sayılıyor. Mahkemenin böyle bir
yetkisi var mı? Hatip Dicle'nin milletvekilliğini değil, demokrasi ve hukukun asgarî şartlarına dair çok kritik bir prensibi tartışıyoruz. Bir mahkeme, milleti temsil niteliği kazanan bir milletvekilinin aldığı oyları iptal edebilir mi? Aday olma yeterliliği ile ilgili YSK'nın zaten bir onayı olduğuna göre verilen karar verilen doğrudan oyların iptali anlamına gelmiyor mu?
Doğrusu YSK'nın, seçime kadar uygun usul ve süre içinde itiraz yapılmadığı ve prosedürün tamamlandığı ve Dicle'nin milletvekili olma hakkı kazandığı yönünde olmalıydı. Burada takip edeceğimiz prensip şu olmalı. Hatip Dicle'ye oy veren seçmenlerin kararı, Yüksek Seçim Kurulu'nun kararından daha önemli ve değerlidir. Çünkü YSK, bir mahkeme olarak yetkisini o halktan almaktadır. Halkın YSK'ya tanıdığı yetki, adayların yeterliliğini tespit etmekten ibarettir. YSK bu tespiti yapmış, adaya vize vermiştir. YSK'nın görevi burada sona ermiştir. YSK, halkın kararının üzerine çıkarak milletvekilliğini iptal edemez. 'Ama kesinleşmiş cezası varmış' itirazına verilecek
cevap, 'Burada halkın bir suçu var mı? İşin neydi? Zamanında öğrenseydin' olacaktır.
Hukuka ve demokrasiye dair bir ilkeyi tartıştığımızı hatırlatalım. YSK'nın milletvekilliğini iptal yetkisi olamaz. Bu mahkeme, usulüne uygun bir şekilde halkın yaptığı seçim işlemini ve sonuçlarını iptal edemez. YSK yetkisiz olduğu bir konuda karar verdiği için kararın yok hükmünde sayılması gerekir.