Uzun bir süredir ekonomi basınından eski bürokratlara ve derecelendirme şirketlerinden yurtdışındaki analistlere kadar birçok farklı kesim Türkiye'de cari açığın çok yükseldiğini ve böyle devam ederse finansal ve
ekonomik istikrarı bozacağını iddia ediyor.
Bunun nasıl olacağını tartışan yok. Sadece
kriz çıkacak iması yapılıyor. Dört bir yandan alınan önlemlere bakılırsa ekonomi yönetiminin de çok farklı düşünmediği söylenebilir. Bense tersine, yurtiçinde ve dışında çeşitli vesilelerle Türkiye'nin cari denge açığından gereğinden fazla endişe edildiğini anlatıyor ve yazıyorum. Yine karşı tarafın tersine neden böyle düşündüğümü ve cari açığın neden bir krize sebebiyet vermeyeceğini açık ve net gösteriyorum. Üstelik bunu geçmişte cari açığa dayalı bir modeli eleştiren ve bu modelin uzun vadeli bir yaklaşımla bir an evvel değiştirilmesi gerektiğini yazıp çizen bir iktisatçı olarak yapıyorum.
Spekülatif balon yok
Öncelikle cari denge açığı Türkiye'de spekülatif bir balon oluşturmuş değil. Türkiye'ye akan
yabancı sermaye hızla finansal piyasalara yönelerek dövizin TL fiyatından hisse senetlerine, yerel tahvillerden ev fiyatlarına kadar çeşitli finansal araçlara yeni rekorlar kırdırtmıyor. Global kriz sonrasında TL birçok gelişmekte olan para birimine göre daha rekabetçi, hisse senetleri kriz öncesi seviyelerde seyrediyor, gösterg
e devlet tahvillerinin fiyatı 2010 yılı başından beri en düşük seviyelerinde ve konut fiyatları son 2,5 yılda sadece yüzde 11 yükselmiş durumda (Grafik 1).
Kamuoyu, cari denge açığının finansal istikrarı bozabilmesi için öncelikle finansal piyasalarda risk iştahının abartılmış ve böyle olduğunun da (kurlar dahil) finansal araçların fiyatlarından anlaşılmış olması gerektiğini ısrarla anlamak istemiyor.
Yurtdışı borçluluk artmıyor
Benzer şekilde cari denge açığı Türkiye'nin dışarıya olan borçluluğunu artırmış değil. 2000 yılında yüzde 44 olan dış borcun GSYİH'ya oranı 2010 yılında yüzde 39. Yani borçlulukta tersine düşüş var (Grafik 2). Diğer bir deyişle, yüksek cari açığı meydana getiren yatırımlar bu ekonomide katma değer oluşturabiliyor, alınan borcun rahatlıkla geri ödenebileceği bir gelir sağlanabiliyor. Dahası, bu dönemde ihracatın dış borca oranı yükseldi (üstelik ihracat performansı zayıflamış olduğu halde, Grafik 3). Yani ekonomi bu cari açıkla birlikte sadece katma değer değil, yeterince döviz geliri de elde edebiliyor.
Yatırımların kalitesinde sorun yok
İktisat öğrencileri dahi artık cari denge açığının ülkedeki tasarrufların üzerinde bir yatırım harcamasından kaynaklandığını biliyor. Bu yatırımları oy peşinde popülist bir kamu
sektörü değil, kâr maksimizasyonu peşinde elini taşın altına sokan
özel sektör belli bir iş potansiyeli öngörerek yapıyor. Eğer yatırımlar gelecekte atıl kalacaksa elbette sorun olur. Ama Türkiye'de bugün tüm dünyanın kıskandığı bir iç talep gücü var. Demografik yapı
tüketime çok müsait ve gelir seviyesi artarken hanehalkı borçluluğu dünyanın en düşüklerinden biri (GSYİH'nın yüzde 16'sı). İç tüketim dönem dönem yavaşlasa da çok daha yüksek borçluluk seviyelerine çıkana kadar yapısal bir artış trendinde. Zaten o zaman ekonomik
büyüme kendiliğinden yavaşlayacak.
Ayrıca yatırımlar enerjiden turizme, sağlıktan eğitime, konuttan
makine üretimine çok farklı sektörlerde ve dağınık. Dikkat edilirse bazıları ihracat sektörleri; sadece iç talebe yönelik değil. 1990'lı yılların ikinci yarısında ABD'de teknoloji sektöründe, 2000'li yılların ikinci yarısında da yine ABD,
İrlanda,
İspanya gibi ülkelerin
gayrimenkul sektörlerinde olduğu gibi bir veya iki sektöre yığılmış bir yatırım harcaması yok. Ne bu yatırımları yapan işadamları ne de onlara bunun için finansman sağlayan bankacılar ne yaptıklarını bilemeyecek kalite düzeyinden yoksun değiller.
Bankacılık sektörünün
batık kredileri de artıyor olup da
alarm veriyor değil; tersine hem miktar hem de toplam kredilere oranı olarak sürekli geriliyor (Grafik 4).
Finansman kanalı sağlam ve daha
küçük
Yatırımları finanse eden ana mekanizma bankacılık
sistemi. Bir tuşla herkes tüm sistemin bilançosunu günlük olarak görebiliyor. Gizli saklı bir şey yok.
BDDK murakıpları neredeyse 24 saat bankaların içinde bilançoları tetkik ediyorlar. Kredilerin GSYİH'ya oranı yüzde 50 bile değil. Sistem dünyanın en fazla sermaye tutarak (yani en maliyetli) çalışan bankacılık sektörlerinden biri (sermaye yeterliği yüzde 18). Öcü gibi korkulan mortgage kredileri GSYİH'nın yüzde 6'sı. Bankalar her türlü risklerini bilançolarında tutuyorlar ve verdikleri kararlardan sorumlu durumdalar.
Sistem, yurtdışından kısa vadeli döviz borçlanıp, TL'ye çevirip uzun vadeli kamuya veya şirketlere kredi verme gibi 1980'lerde Latin
Amerika ve 1990'larda
Güneydoğu Asya bankalarının yaptığı cingözlüğü yapmıyor.
Dövizde açık pozisyon yok. 2001'deki batık kamu yatırımlarının finansmanı gibi spekülatif kredilendirme yok. Fon kaynakları istikrarlı. En önemli fonlama kaynağı toplam yükümlülüklerin yüzde 62'si olan
mevduat. Son krizde birçok bankacılık sistemini alaşağı eden toptan fonlama çok düşük. Kredi-mevduat oranı daha yeni yüzde 91'e geldi. Kamu sektörü bankalara (devlet tahvili şeklindeki) borcunu ödedikçe bankaların aktiflerin yüzde 27'si olan bu tahvillere bağlamış oldukları mevduatları boşalacak ve krediye dönüşebilecek. Bugün Türk bankaları yurtdışından 5 yıl ve üzerinde rahatlıkla borçlanabilecek itibara sahip. Derecelendirme şirketleri de eninde sonunda Türkiye'yi yatırım derecesine çıkartacak ve uzun vadeli fonlamayı güçlendirecek.
Don Kişotluğun gereği yok
Türkiye'ye gelip cari denge açığının artmasını sağlayan sermaye dönem dönem hızlı hareketler yapabilir. Çünkü giriş çıkış serbest. Kimse kimseye karışmıyor. Ama önemli olan, bu hareketlerin, örneğin kurlarda sert hareketler yaptığında, ekonomide (şirketlerde, bankalarda ve bireylerde) bir bilanço tahribatı yapıp yapmayacağı. Yukarıdaki anlattıklarımın hepsi bilançoların dayanıklı ve tahribat ihtimalinin düşük olduğunu gösteriyor.
Yarın ekonomide en ufak bir sıkıntı ortaya çıksa, çok farklı sebepten de kaynaklansa, herkes bu yüksek cari denge açığından bilecek. Sıkıntı yaşanmasa da bu sefer "ama bak gerekli önlemler alındı, ondan sorun olmadı" denecek. Bugün cari denge açığının sürdürülebilir olduğunu iddia edenlerin kazanma şansı yok. Ama mesleklerine saygıları var.