Seçim ertesi
CHP'ye "
Tarihinize takılıp kalmayın, yüzünüzü geleceğe çevirin" aklını verdim diye başıma kakılmasın... Partilerinin tarihini bütünüyle gözardı etmelerini asla
tavsiye etmiş değilim...
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun
seçim sonuçlarıyla ilgili "Halk 'Stocholm sendromu'nun etkisiyle Ak Parti'ye oy verdi" tespiti, siyasi tarihimizi ve CHP'nin onun içindeki yerini bilmesi gereken birinin ağzına yakışmıyor çünkü...
Bilmeyenlere bir hatırlatma: '
Stockholm sendromu', kavram olarak, eli silâhlılar tarafından rehin alınan kişilerin bir süre sonra onlara hayranlık duymaya başlaması anlamına geliyor.
12 Haziran günü
sandık başına giden her iki kişiden birinin "Ak Parti bize çok güzel zulmediyor" duygusuyla oy verdiğini söylemiş oluyor CHP lideri...
İsmet İnönü'nün de, yenik çıktığı seçimden sonra, "Ne olacak, nankör millet" dediği kayıtlara geçmiştir...
İki yaklaşım arasında benzerlik var olmasına var, ancak Kılıçdaroğlu'nun beğendiği anlaşılan 'Stockholm sendromu' yakıştırması, yanlışlığını ve bugünle irtibatsızlığını sergilemek amacıyla geçmişe yeniden bakmamızı zorunlu kıldığı için CHP açısından daha vahim...
Baskı altında veya silâh zoruyla dayatılan tercihlerden yana tavır almak
halkımızın bilinen karakterine ters düşüyor. Aksi bir halk bizimki; sevgisini az gösterse bile sevgisizliğini dışa vurmada hiç zorlanmıyor. Aksi halde başımızdan dört kez geçen darbelerin etkisinden kolayca kurtulabilir miydik?
Her darbenin sonrasında, darbeciler, halka neler yapması gerektiğini açıkça söylediler; 'siyasi yasaklı' tutarak öndegelen
siyasetçilerin parti kurmasına izin de vermediler...
12 Martçılar, "Süleyman
Demirel bir daha başbakan mı olacak? Güldürmeyin beni" demişti; Demirel beş kez daha başbakan oldu, Çankaya'ya da çıktı...
"Sakın ha Turgut Özal'a oy vermeyin" demişti 12
Eylül lideri Kenan
Evren; halk gitti, oyunu Özal'ın partisine verdi...
28
Şubat kadrosunun son becerisi
Tayyip Erdoğan'ı siyaset-dışına itmekti; CHP-MHP koalisyonu için hayli uğraştı aynı kadro...
Cumhurbaşkanı seçimine müdahale eden 27
Nisan 'e-
muhtıra' sahipleri,
Abdullah Gül'ü Çankaya'ya çıkartmamak için,
Anayasa Mahkemesi'ni, CHP'yi, DP'yi ve ANAP'ı
baskı altında tuttular...
Sonuçta, Tayyip Erdoğan başbakan, Abdullah Gül
cumhurbaşkanı oldu; Ak Parti de üçüncü kez iktidara geldi.
İradesi baskı görünce yamulacak insanlardan oluşsaydı halkımız, herhalde
Cumhuriyet Tarihi'nin çok daha başka türlü yaşanması gerekirdi.
Daha ilk Meclis'te başgösteren 'liberal' muhalefet, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası (1925) ve Serbest Fırka (1930) denemeleri, unvanı 'Milli Şef' olan devlet başkanının elinden iki hamlede (1946 ve 1950) de olsa iktidarın teslim alınması...
Bütün bu olaylar halkımızın özgür iradesinin silâh gücüyle bile değiştirilemediğine tanıklık ediyor.
Tam tersine, bütün baskılara, dayatmalara, zorlamalara rağmen bildiği yolda ilerliyor halkımız...
CHP'liler tarihi aman unutmasınlar; kendilerinin de içinde yer aldığı tarih gözardı edilince, 'Stockholm sendromu' türü yanlışlar yapıp kendi ayaklarına kurşun sıkıyorlar sonra.