Siyasette başarılı olanların hangi yöntemlerle bunu sağladıklarını anlamaya çalışıyoruz hepimiz.
Örneğin
Tayyip Erdoğan,
Abdullah Gül,
Bülent Arınç ve arkadaşlarının,
AK Parti'yi kurduktan kısa süre sonra
iktidar olmaları ve girdikleri 3'üncü
seçimden de zaferle çıkmaları,
ders alınması gereken pek çok hususu da gündeme getiriyor.
Kararlılık, çalışkanlık,
hizmet, icraat ve halka yakın olmak benzeri sayısız madde var bu başarının itici güçleri arasında.
Ancak nedense başarısız olanların neden başarısız olduklarını anlamaya pek ilgi göstermiyoruz.
Son seçimden yenik çıkan CHP'den veya MHP'den söz etmiyorum "Başarısız olanlar" derken.
Neticede bazı
siyasi partiler ve kadrolar için seçim kazanmamak kronik bir alışkanlık...
Kronik yenilmişler
Onlar seçim yenilgisini asla "Başarısızlık" olarak görmezler ki.
Onlar başarısızlıklarının nedenini kendilerinde aramak yerine "Oyuna getirildik" veya "Halkı yanılttılar" benzeri gerekçeler üreterek partileri içindeki iktidarlarını korumayı, seçim zaferi kazanmaya hep yeğ tutmaktalar.
Ben sözünü ettiğim "Başarısızlık"la, köklü partilerin yönetimini ele geçirip bu partileri yok edenlerin veya parti kurup kısa sürede siyaseten yok olanların trajik başarısızlıklarını ifade etmek istiyorum.
Örneğin
ANAP'ın ve DYP'nin kimlerin elinde nasıl yok edildikleri herhalde derinine incelenmelidir.
Düşünün ki bugün AK Parti'yi seçim zaferlerine taşıyan siyasi
felsefe ve
ekonomik icraat, Turgut
Özal'ın ANAP'ının açtığı yol sayesinde mümkün ve gerçek olmuştur.
ANAP ve DYP yok edildiler
Siyasette de ekonomide de "Derin Devletçilik" Özal reformları ile rafa kaldırılmıştır.
12
Eylül askeri müdahalesinin etkileri sürerken, Özal Hükümeti
Genelkurmay Başkanlığı kendi aralarında kesinleştirilmiş bir orgenerali emekliye sevk edebilmiştir.
Serbest kur, serbest
faiz ve sübvansiyonsuz
fiyat üçgenine dayalı "Serbest Pazar Ekonomisi"ne o dönemde geçilmiştir.
Ve düşünün ki o dönemde üst üste seçimler kazanan ve Bayar'dan sonra ilk
sivil kökenli Cumhurbaşkanı olan Turgut Özal'ı Çankaya'ya taşıyan ANAP, bugün filen yoktur.
Bunun gibi DP'nin ve AP'nin devamı olan,
Demirel'i Cumhurbaşkanlığına taşıyan, köklü bir örgüte sahip olan DYP de bugün fiilen yoktur.
O kadar ki Demirel sevdiği bir kişinin milletvekili olabilmesi için, CHP'ye ricacı olmak zorundadır.
Bu trajik siyasi başarısızlıkların irdelenmesi sırasında Mesut Yılmaz'ın,
Tansu Çiller'in, Mehmet Ağar'ın,
Erkan Mumcu'nun siyasi sorumlulukları herhalde ciddi biçimde ele alınmalıdır.
Bugün Tayyip Erdoğan'ın yaptıklarının, o dönemde onlar tarafından yapılamaması acaba kişiliklerinden mi, ürkekliklerinden mi, yoksa hatalı tahlillerinden mi kaynaklanmıştır?
Demirel'in sorumluluğu
Aslında bu iki partinin yok edilmeleri sürecinde ne yazık ki Süleyman Demirel'in de sorumluluğu vardır.
"Darbeyi önledim" gerekçesiyle 28
Şubat darbesinin icracısı konumunu benimseyen dönemin Cumhurbaşkanı Demirel de, ANAP'ı ve DYP'yi yokluğa sürükleyenlerden birisidir.
Büyük gürültülerle parti kuran, doğru söylemlerle sorunlara teşhisler üreten ve kısa süre sonra siyaseten yokluğa karışanlara örnek olarak da, Cem
Boyner ve onun YDH'sı örnek gösterilebilir.
Sanırım bu başarısızlıkların sahipleri şimdi "AK Parti Olayı"nı ve "Tayyip Erdoğan Gerçeği"ni, ezik ve buruk duygular içinde izlemekteler.
Geçmiş yıllarda Bulgaristanlı bir Türk tanıdığım, trafikte hatalı yola girdiğinde "Yine yanlışladık" derdi.
Köklü partileri yok eden ve merkez-sağı boşaltanlar da hiç olmazsa kendi kendilerine "Nerede yanlışladık" diye sormalıdırlar.