Beyefendi, gönderdiği e-postada adını yazmıyor; sadece fizik profesörü olduğunu belirtiyor ve diyor ki: “Ama metafizik değil (! ) Sen onca yıl ABD’de yaşamışsın, bari orada öğrenseydin laikliğin anlamını! ABD’de hiçbir kuruma ne din adımını atabilir ne de
İncil!”
Buyurun bakalım!
Adam parasının üzerine “In God We Trust” yazıyor, yani “Tanrıya Güveniriz.” Adam
mahkemede
tanık sandalyesine oturmadan, inancına göre kutsal saydığı kitap üzerine
yemin ediyor. Adam başkan seçildikten sonra, İncil’e el basıp ant içiyor ve öyle koltuğuna kurulabiliyor ancak; seçilmiş herkes gibi. Yargıçlar bile öyle. Atanmayıp seçimle
yargıç olanlar da inançları doğrultusunda, Kutsal
Kitap üzerine yemin etmeden
adalet dağıtmaya başlamıyor.
Ancak, Federal
Hükümet, dinl
e devlet işini birbirinden ayırıyor. Yüksek Mahkeme, örneğin, okullarda İncil’e göre yaradılış yerine Darvin’in Evrim Teorisi’nin okutulması yolunda karar verirken, gerekçesinde, “ABD’nin laik bir devlet olduğunu, bu nedenle yaradılışın dinsel inançlar değil, bilimsel gerçekler çerçevesinde öğretilmesi gerektiğini” belirtti. Kısacası, ABD laik bir devlettir ama inançlı insanları da baş tacı eder, inançsızlara oy vermez, diniyle dalga geçenden nefret eder. Ancak, devletin kapısından içeri din de girer, Kutsal Kitap da.
Türkiye Cumhuriyeti de laik bir devlettir. Dinle devlet işlerinin birbirine karıştırılmasına izin vermez. Vermemelidir de. Yalnız devlet, geçmişte inançlı insanlara hoş görülü yaklaşmazdı. Onları horlar, “mürteci, din devleti kurmak isteyen yobazlar” olarak nitelendirirdi. Devletin laik düzenini değiştirmek amacıyla
darbe yapmaya kalkışmak ağır bir suçtur ve de yargılanmayı gerektirir. Tıpkı darbe yaparak seçimle
iktidar olanları, alaşağı etmek gibi. Ama gelin görün ki devlet, sevmediği seçil-mişleri asan ya da deliğe tıkan darbe yanlılarını görmezden gelmiş, din devleti kurmak amacıyla darbe yapmaya, kimse kalkışmamış olsa da, birçok kişiyi, bu gerekçeyle hapishanelerde süründürmüş, kimi siyasi partileri de kapatmıştır. Olay bu kadar basittir; üzerinde daha fazla tartışmanın da anlamı yoktur.
Hastane değil korku filmi
Geçenlerde bir yakınım 9
Eylül Üniversite Hastanesi’nin aciline kaldırıldı. Ben de gittim. Doktorların çoğu akıllara ziyan biçimde ilgisiz; Hipokrat yemininden payına hiçbir şey düşmemiş,
mezun olalı da ancak üç beş saat geçmiş. Benim gördüğüm, bir tane uzman doktor var. Yataklar dolu, iniltiler dorukta, yerlerde kan izleri...
Yahu burası
İzmir arkadaş! Koskoca bir üniversite
hastanesinden söz ediyorum. Biz gittiğimizde bir tane
tansiyon aleti vardı. MR yok,
röntgen cihazıysa bozuk. Bandaj çoktan bitmiş, hasta yakını yolun karşısındaki eczaneden satın alıp getiriyor. Sayın
rektör lütfen şu acil servisle biraz ilgilenin. Yazıktır, günahtır.
Obama, Merkel ve zaman makinesi
Obama bir soru sormuş zaman makinesine: “Bundan elli yıl sonra ne durumda olacak ABD?” diye. Yanıt gelmiş: “Durum iyi.
Jose Alvarez yeni başkan seçildi. İşler yolunda.” Merkel de aynı soruyu sormuş, Almanya’yla ilgili. Yanıt gelmiş. Bakmış bakmış, başını sallamış. Obama dayanamayıp sormuş: “Ne diyor?”
“Anlayamadım” demiş Merkel, “Cevap
Türkçe yazılmış!”
(Almanya’dan
Sinan ve Kenan kardeşlere teşekkürler)