Zafer, yoruma ihtiyaç hissettirmeyen, tevil yoluna sapmadan kendini gösteren bir cevherdir.
Başbakan'ın ustalığı da, vizyon ve politikaları da ezici bir millet potansiyeli tarafından kabul gördü.
Gerçekten
siyaset literatürü altüst oldu.
Tüm muhalefet renklerini toplasanız
AK Parti oyları kadar etmiyor.
Üçüncü dönemine giren AK Parti oylarını artırıp %50'ye ulaşarak erişilmesi zor bir
rekor kırdı.
Merhum Menderes'i de, Özal'ı da solladı.
Meğer
iktidar hiç yıpranmamış, aksine daha da güçlenmiş.
Onlar kendilerine "muhafazakâr demokrat" diyor ama ülkeyi demokrasiye dönüştürme yolundaki performanslarına bakıldığında "muhafazakâr
devrimci" demek daha doğru.
Erdoğan
balkon konuşmasını icra ederken, parlak bir
zafer kazanan karizmatik bir liderin konuşmasını dinledi kalabalık.
Daha da önemlisi ilk kez bir Türk siyasi lider, Ortadoğu'ya, Bosna'ya, Filistin'e, Şam'a, Kudüs'e
mesaj vererek "küresel bir lider" edasıyla konuştu.
Muhalefet partilerinin en büyük handikabı da lidersizlik ya.
Lider, şahsiyetini ve vizyonunu partisine bir manto gibi giydirmesini bilendir.
Bu da sadece Erdoğan'da var.
Erdoğan'ın balkon konuşmasında AK Parti'nin emsalsiz zaferini, "Türkiye'nin zaferi" olarak takdim etme jestini acaba "endişeli modernler" bu matematikle iktidar olsalardı gösterebilirler miydi?
Kılıçdaroğlu'nun sonuçlardan sonra yaptığı konuşma, ülkeye değil
CHP içine yönelik
psikolojik bir manevraydı.
Kılıçdaroğlu, YSK'nın oluşturduğu tuhaf
seçim matematiğinin CHP'ye gösterdiği tebessümü, sanki kendi başarısıymış gibi takdim etti.
Yüzde 30'ların aşağısını başarısızlık olarak belirleyen CHP, %25'lik oy potansiyelini değil, millet
vekili sayısının artmasını zafer olarak pompalama gayretinde.
Kılıçdaroğlu da, genel
başkanlık koltuğunu
kurtarma gayesiyle dağın doğurduğu fareyi dev olarak gösterme çabasında.
Baykal, CHP oylarını %26'da bıraktığını söylüyordu.
CHP'de yakın bir kurultay
sürpriz sayılmaz.
Mesut Değer tetiği çekti bile.
2007 seçimlerinin aksine CHP'nin sahil hâkimiyeti azaldı.
Bu seçim itibarıyla
Akdeniz kıyılarının neredeyse tamamında AK Parti birinci parti.
Ayrıca %10
barajına rağmen siyasal renklerin parlamentoda temsil oranı %95 civarında ki, bu da Meclis'te meşruiyet sorunundan bahsedebilmeyi imkânsız kılıyor.
Türkiye'nin her tarafında var olan tek kitle partisinin AK Parti olduğu bir kez daha anlaşıldı.
AK Parti ülkenin tüm bölgelerinde birinci parti.
Sadece
Iğdır,
Tunceli ve Hakkâri'den vekil çıkaramadı.
Adil olmayan
görünüm şudur:
2007
Milletvekilli Seçimleri'nde yüzde 46,7 oy alan AK Parti toplamda 341 milletvekili çıkarmıştı.
Bu kez yüzde 50 ile ancak 326 vekil çıkarıyor.
2007'de yüzde 21 ile 112 milletvekili çıkaran CHP, bu kez oylarını sadece 4 puan artırmasına karşılık 135 milletvekili çıkardı.
Fakat CHP ile aynı oranda oyunu artıran AK Parti'nin ise milletvekili sayısı 15 azaldı.
Öte yandan BDP'li bağımsızların 35 milletvekili çıkarması nispi bir artış olsa da nitelikli bir zafer değildir.
Oy oranları %6,6'yı geçmiyor.
BDP'nin Kürtler'in temsilci olma iddiasının ütopya bile olamayacağı tekrar ispatlanmıştır.
Küçük partiler ise tamamen
tasfiye oldu.
Seçmen, siyasetin ana arterlerini belirledi. Bu arterlerde SP, Has Parti, BBP,
HEPAR, DSP, DP gibi partilere yer olmadığı görüldü.
Anayasa Mahkemesi'nin, her ilin en az 2 milletvekili çıkarması yönündeki
kanun değişikliğini iptali, YSK'ya beklediği inisiyatifi verdi.
YSK'nın nüfus dağılımına göre illerin milletvekili sayısını yeniden belirlemesi ise AK Parti'ye en büyük
darbe oldu.
Bu arada MHP'nin baraj sorunu yokmuş.
MHP,
kaset skandallarına rağmen ne oldu, ne öldü.
Sadece %1
oy kaybı, MHP
seçmeninin kaset içeriklerini umursamadığını ortaya koydu.
Ama şurası bir gerçek ki, 326 sandalyeli AK Parti, 330'u geçecek bir mutabakat bulduğu anda yeni
sivil anayasanın milletçe kabul potansiyelini sağlamış durumda.
Sıkıntı, referanduma giden aritmetiği yakalamakta.