Niyazi Sanlı Bey "Bir Eğitim Fedâisi Süleyman Alptekin"in Bangladeş'te
öğretmenlik yaparken geçirdiği bir
trafik kazasından sonra ayağının kesilmesiyle ilgili hatıraları birinci ağızdan derleyip "Duru Bir
Gönül" ismiyle kitaplaştırmış.
Henüz dünya çapındaki büyük eğitim hizmeti destanının detayları ile hatıraları yazılamadı. Aslında tam olarak yazılamaz da. Çünkü siz onları yazarken dünyanın bilinmedik yerlerinde yeni destanlar yaşanıyor. Her gün yepyeni doğuşlara mazhar bir eğitim hizmeti nasıl tastamam yazılıp bitirilebilir. Bunun için sadece Cenab-ı Hakk'a hamd edilir..
Biz sadece bu olayların kahramanlarından, olayların ve detayların unutulmaması için yazıp tespit etmelerini istiyoruz, hatta yalvarıyoruz... Bu güzellikler kaybolmasın yeni nesillere,
model olur,
teşvik olur...
Hayırdan hayır doğar... "Ne olur başta bizleri, sonra bütün insanları bu bilgilerden mahrum etmeyin!" diyoruz...
Bir kitaba sığıştırılmaya çalışılan Süleyman öğretmenin serüveni, denizden haber veren bir katre gibidir ve dikkatli bir içtimaiyatçı incelediği zaman bu gerçeği rahatlıkla görecektir. Kevser-i Kur'anî'den süzülen bir gönül havuzu vardır ve bu havuzu birer buz parçası mesabesindeki enâniyetlerini o
mübarek havuzun içine atıp eriten bahtiyarlar meydana getirmişlerdir. İşte bu destanda içten içe köpüren gerçek tam da budur.
Bu kitabın başından itibaren ismi sık sık geçecek olan doktorla beraber Süleyman öğretmenin hastaneye ziyaretine gittik. Yanımızda Vatikan'ın temsilcisi Maroviç de vardı ve beraber temaşa ettiğimiz
manzara ona çok tesir etti... Kapıdan çıktıktan sonra, "Böyle delikanlılara artık ender rastlanıyor... Az dahi olsa ben de maaşımdan, tedavisine bir miktar katkıda bulunmak istiyorum. Lütfen kabul buyursunlar." deyip
yaşlı gözlerle 500 dolar takdim etti.
Kitapta yer almayan bu meseleye
küçük bir ilave daha yapmak istiyorum. Bu ziyaretten kısa bir süre sonra Süleyman öğretmenin doktor ağabeyi beni, teröristlerle mücadele ederek vurulup şehit olmuş bir komşusunun ciğeri
yanık annesinin ziyaretine götürdü. Evde kafes içinde dönen, şehidimizin şahadet şerbetini içtiği demlerde eve geri gelmiş ve bir daha ayrılmamış çok güzel bir kuş vardı. Şehit annesi, ona bir nevi oğlunun ruhunun ikizi gibi bakıyordu. O zaman bu yeşil kuş bana, şehitlerin ruhlarının daha şimdiden yeşil kuşların cevflerinde olarak cennette dolaştıklarına dair rivayeti hatırlatmıştı.
İşte, Hocaefendi'nin Süleyman öğretmeni iki defa hastanede ziyaret edip alnından öptükten sonra, "Bazılarına
şehitlik, bazılarına gazilik lütfeder
Allah!" demesi öyle zannediyorum ki bu iki arkadaşın gıpta edilecek durumlarına dair bir işaret olsa gerektir.
Bu güzel çalışma, hem adanmışlar destanına bir yenisini hem de olan biten bütün cefakârca mücadelenin her şeyini bizlere özetleyen ve öğreten birisinin yaptıklarını ortaya koyması bakımından çok güzel bir eser olarak değerlendirilmeyi hak etmektedir.