Dış basın
ağız birliği içinde
Türkiye'deki
seçimlere müdahale etmeye çalışıyor.
Önce "Sezar'ın hakkı Sezar'a" diyorlar.
AK Parti'nin yaptığı reformları övüyorlar.
Ekonomide gösterdiği başarıyı alkışlıyorlar.
Sonra da "AK Parti birinci parti olacak ama
Anayasa'yı tek başına değiştirecek çoğunluğa ulaşmamalı" diyorlar.
"Oyunuzu CHP'ye verin" tavsiyesiyle yazılarını bitiriyorlar.
İyi ama neden?
Türkiye
sivil bir Anayasa yapma şansını yakalamışken bu neden engellenmek isteniyor?
Ayaklarındaki prangalardan kurtulması mı istenmiyor?
Türkiye'nin bölgesel bir güç olmasından, istikrarlı büyümesinden mi korkuyorlar?
Çoğunluğu Amerika'da yayınlanan bu
dergi ve
gazeteler, yine ağız birliği etmişçesine Türkiye'nin
başkanlık sistemine geçmesine yönelik endişeler dile getiriyorlar.
İyi de The
Economist, The
New York Times ve
Financial Times gibi gazete ve dergiler aynı kaygıyı neden yayınlandıkları
ülke ABD için dile getirmiyorlar?
ABD Başkanlık sistemini bırakmalı, parlamenter rejime geçmeli diye
kampanya yürütmüyorlar?
Görünen o ki, Türkiye'nin kabuğunu kırma noktasına geldiğini görenler, son prangalarından kurtulmadan istikrarlı bir yönetimin oluşmasına engel olmaya çalışıyorlar.
Tek kelime ile yazık.
Türkiye'de de birileri bu insanların değirmenine su taşıyıp duruyor.
"Aman Türkiye huzuru bulamasın, aman Türkiye
demokratikleşmesin" diye çırpınıyorlar.
Küresel oyuncuların yerel
taşeronluğunu üstleniyorlar.
***
PKK terör örgütü de taşeronlukta payına düşen görevi yapmak için çırpınıyor.
Seçim öncesi saldırılar düzenliyor.
Seçmen iradesini
baskı altına alacak eylemler düzenliyor.
Ev ev dolaşıp kendi destekledikleri isimlere oy vermeyecekleri tehdit ediyorlar.
Ancak daha vahim iddialar da var.
PKK
terör örgütünün, AK Parti'nin seçimleri kazanmasının ardından
yeni Anayasa çalışmalarına başlamasını engellemek için yoğun şiddet eylemlerine yöneleceği ifade ediliyor.
PKK'nın hazırlıkları da bu yönde ciddi sinyaller veriyor.
Büyük
terörist grupların
Kandil'den sınıra yakın yerlere yığınak yaptığı ifade ediliyor.
Özellikle
Şırnak sınırına yakın Düğün Dağı civarında toplanan silahlı militanların sayısının yüzleri aştığı ifade ediliyor.
Söz konusu bölgede karakollarımız ve üslerimiz var.
Büyük risk altındalar.
İran sınırında da benzer hareketlilik gözleniyor.
PKK'nın askeri kanat sorumlusu Sofi Nurettin'in sınırdaki terörist grupların geçişini bizzat
kontrol altında tuttuğu bilgileri mevcut.
Türkiye, yakaladığı tarihi demokratikleşme fırsatını terör örgütünün
hain saldırılarına
kurban vermemeli.
Taşeron örgüte alınacak tedbirlerle bir kez daha bunu yapma fırsatı tanınmamalı.
***
Bu aşamada zihinlere ister istemez birçok soru üşüşüyor.
Umarız terörle mücadeleyi yürüten
Genelkurmay bütün bu sorulara "kamuoyuna bilgi verme sorumluluğu" gereği tatmin edici
cevaplar verir.
- Kandil ve sınırlarımız arasında teröristler gruplar halinde hareket ederken tespit edilemiyor mu?
- Türkiye, milyon dolarlar ödeyerek İsrail'den satın aldığı 10 adet Heron'u bu amaçla kullanamıyor mu? Bu 10 Heron'dan kaç tanesi aktif durumda?
- ABD'ye ait
insansız hava araçları "Predetor"ler anlık istihbarat paylaşımı gereği bu görüntüleri alıp TSK'ya vermiyor mu?
- Sınırlarımızda ve bölgede iç güvenlik için ciddi miktarda asker bulunmasına rağmen bu hareketlilikten hiç mi haberimiz olmuyor?
- Şayet bu istihbarata sahip isek, neden müdahalelerde bulunulmuyor? Teröristlerin bir bölgede yığınak yapmasına ve saldırılar için
lojistik oluşturmasına fırsat tanınıyor?
Son günlerde Ankara'da çokça konuşulan ilginç bir iddiayı daha Genelkurmay'a sorma gereği duyuyorum.
Genelkurmay Elektronik Sistemler (GES) Komutanlığı MİT'e devredildiği halde, Heronlar'dan alınan görüntüleri MİT'in
izleme imkânı olmadığı söyleniyor.
MİT ile böyle bir görüntü paylaşımının olmadığı doğru ise neden kaynaklanıyor?
Bu durum terörle mücadelede zaaflara sebep olmuyor mu?
Şayet
Heron görüntüleri İsrail'in koyduğu bariyerler nedeniyle MİT ile paylaşılamıyorsa, Türk yapımı İnsansız Hava Araçları'nın ne zaman devreye gireceği büyük önem arz ediyor.
Genelkurmay'ın Türk İHA'lar için belirlediği takvim nedir?
Sonuç olarak,
12 Haziran sonrası yeni Anayasa çalışmasından rahatsız olanların varlığı apaçık ortada.
Türkiye'nin gündeminin terör yoluyla değiştirilmesi planı ve hazırlıkları olduğu da açıkça görülüyor.
Arzumuz o ki, her kurumun Türkiye'nin istikbali adına üzerine düşeni "kılı kırk yarar" hassasiyetinde yerine getirmesi.
Türkiye'nin prangalarından kurtulup sivil bir anayasa ile aydınlık günlere ulaşmasının hep beraber sağlanması ve tabii zihinlerdeki soru işaretlerinin tamamen izole olması.