Dünyada olup bitenleri basın üzerinden izlemek, bir yandan bilgi edinmeyi kolaylaştırırken öte yandan bir dizi basit soru sorulmasını kolaylaştırıyor. Bu sorular da, haber konusu ile gerçeklikler arasında mesafe olduğu duygusu yaratıyor. Neyse ki durumları aydınlatmaya
aday yayın organları var ve sayelerinde kitleler ne düşüneceklerine karar verebilecekler. İşte birkaç örnek:
***
1. Geçtiğimiz hafta El-Cezire televizyonu Libya’da faaliyet gösteren Birleşik Krallık’a bağlı özel bir timin görüntülerini yayınlamıştı; bu timin tatbikat yapmak için Libya’ya gittiğini düşünen de olmamıştı. Ardından Britanya dışişleri
bakanı Libya’yı ziyaret etti. Bingazi’de duvarlara çizilmiş
Kaddafi karikatürlerini gördükten sonra da artık Kaddafi ile birlikte bir çözüm olamayacağını beyan etti.
Dışişleri bakanına durumu anlatan karikatüristlere teşekkür etmek gerekiyor, zira bakan Libya’da faaliyet gösteren güçlerinin bilgilerine bakarak değil, duvarlara bakarak durumu kavrıyor. “Bizim çocuklar iyi çalışmış” demek mi istiyor, yoksa “bizim çocuklar boşuna uğraşmış” mı demek istiyor, orası bilinemiyor; ama üzülmeye gerek yok The
Economist yazar oradan öğreniriz.
2. Ekonomik
kriz nedeniyle bunalan Yunanistan’da
Papandreu yönetimi IMF ve
Avrupa Merkez Bankası ile kıyasıya bir mücadele sonrasında anlaştı. Anlaşmanın koşulları son derece ağır ve parlamentoda onaylanmayı bekliyor; onaylanmazsa
seçime gidilecek. Seçime gidilme ihtimalinin yüksek olup olmadığını henüz bilmiyoruz, ama Papandreu’nun AB’ye direnen halinden fena halde sıkılmış olan çevreler olduğu anlaşılıyor ve anlaşmayla eş zamanlı bazı haberler basında yer alabiliyor. Haber vahim, zira
Bosna savaşı sırasında Yunanistan’ın yargısı devam eden Mladiç’e
yardım ettiği ve bu yardımların Andreas Papandreu döneminde de devam ettiği ileri sürülüyor. Kurtarma Paketi’nin hangi siyasi kadroya teslim edileceği konusunda bir pazarlık yapıldığı hissi uyanıyor, ama
kurtarma meselesinin siyasi kadrolara bağlı olmaktan çıktığının anlaşılmadığı da görülebiliyor. Yunanistan’ı kurtarırken para kazanmak isteyen çevreler, buna ayak diremeyenleri
tercih eden bir siyasal ortam peşinde gibi.
The Economist işaret eder, öğreniriz.
***
3.
Yemen’de ise Abdullah Ali
Salih, çatışmalar sırasında kullanılan bir roketin isabet etmesi sonucu yaralandı,
tedavi için Suudi
Arabistan’a gitti. Roketi kim gönderdi, Salih
Suudi Arabistan’a Suudi uçağıyla mı gitti, bundan sonra hep orada mı yaşayacak henüz bilemiyoruz. Ancak anlaşılan o ki Yemen’deki mücadeleyi Salih kaybetmiş, ancak kazanan da henüz belli değil. Zira Yemen Suudi Arabistan ile
İran arasındaki mücadelenin ayyuka çıkmış örneğiydi. Salih kaçınca
halk sevindi de acaba büyük güçler de aynı oranda sevindiler mi, onu da bilemiyoruz. Neyse ki The Economist var, bundan sonra kimin desteklenmesi gerektiğini Yemenlilere söyler, onlar bu tavsiyeye uyar ve biz de bu yolla bilgilenmiş oluruz.
4. Son örneği de ABD’den vermek mümkün.
Fransa ve Britanya’nın Libya’ya aniden
bombardıman uçakları yollamaları, ABD’nin de bu süreçte yer almasına yol açmıştı. Ancak anlaşılan o ki Obama Libya’ya müdahale gücü gönderirken aceleyle Kongre’nin onayını almayı unutmuş ve bu bir soruna dönüşmüş durumda. Demokratların soruna yaklaşımı ilkesel olabilir, ancak Cumhuriyetçiler için bu durumun sıkı bir “seçim” kozu olacağı açık. Barış diyerek savaşan Obama ile zaten “savaş” diyerek savaşan Cumhuriyetçiler arasında karar vermek Amerikalılar açısından zor olmalı. The Economist Amerikalılara da telkinde bulunursa pek yararlı bir iş yapmış olur.