İlkeli ve saydam olmayan kişi ve kurumların, saygın ve inanılır olması mümkün olabilir mi?
Bütün dünyada gün ışığına çıkarılan ama rüşvet verenin itirafına rağmen sadece
Türkiye’de örtbas edilen Locheed askeri
uçak alımındaki rüşvet skandalından beri ben
Genelkurmay’ın açıklamalarına pek güvenmem, derin bir kuşkuyla bakarım.
***
Bu arada bu vesileyle,
Susurluk Komisyon Raporu’ndaki şu paragrafı da yeniden anımsatmak isterim:
“Bütün dünyada yankılar uyandıran uluslararası rüşvet ve yolsuzlukların önemli bir örneği olan Lockheed olayı
ülkemizi de yakından ilgilendirmiştir. Bu konuda Türkiye Büyük
Millet Meclisi’nde 1976 yılında Meclis
Araştırma Komisyonu kurulmuştur. 15 ay çalışma neticesinde 524 sayı ile 278 sayfalık bir
rapor hazırlanmıştır. Bu rapor bugün tartıştığımız gerçekleri yıllar önce görmemizi sağlayabilirdi. O nedenle raporun yeniden gün ışığına getirilmesi uygun olacaktır.”
***
Genelkurmay’ın açıklamalarına pek güvenmem, derin bir kuşkuyla bakarım, dedim ya...
Söz konusu olan,
lav silahına ‘
boru’, ıslak imzalı cunta
belgesine ‘kâğıt parçası’ diyen
Orgeneral İlker Başbuğ ise bu kuşkum ikiye katlanır...
Dün baktım, 2007’deki cumhurbaşkanlığı
seçimi sürecinde dönemin
Kara Kuvvetleri Komutanı olarak
ANAP lideri
Erkan Mumcu’ya Meclis’teki oylamaya katılmaması konusunda bir
mesaj gönderdiğini yalanlamış.
***
Lav silahı ‘boru’, ıslak imzalı cunta belgesi ‘kâğıt parçası’ türünden bir yalanlama mı? Galiba öyle... Çünkü birincisi, Cumhurbaşkanı
Abdullah Gül, önceki gün Polonya’ya giderken uçakta konuyla ilgili dikkat
çekici açıklamalar yaptı. O dönemde olup biten her şeyi detaylarıyla bildiğini ifade eden Gül, buna rağmen Cumhurbaşkanı olduktan sonra bunu kimsenin yüzüne vurmadığını, hatta ima dahi etmediğini söyledi.
Acaba Cumhurbaşkanı Gül bildiklerini anlatsa, Başbuğ hangi noktada olur?
Bunu bir düşünmek lazım...
***
İkincisi, Genelkurmay Askeri Savcılığı, 6
Mayıs 2009’da,
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderdiği cevabi yazının ekinde yer alan ve Başbuğ’un seçime ANAP lideri Erkan Mumcu’ya Meclis’teki oylamaya katılmaması konusunda bir mesaj gönderdiğini doğrulayan belgenin varlığını kabul etmişti.
Belge, söz konusu süreçte
Kara Kuvvetleri Komutanı olan
İlker Başbuğ’un seçim faaliyetlerini yönettiğini ileri sürüyor.
Belgeye göre Başbuğ,
parti liderleri ve etkili isimlerle aracılar vasıtasıyla görüşmeler yapıp AK Parti’li bir ismin Cumhurbaşkanı olmaması için yapılması gerekenleri anlatıyor.
‘Bilgi Notu’nun hazırlanma nedeni bu faaliyetlerin, o sıralar ‘Orgeneral İlker Başbuğ’un gayri resmi
iletişim ve
imaj danışmanı olarak’ medyada ayakaltında dolaşan birinin olup biteni ‘
arkadaş çevresinde’ anlatılıyor olması.
***
Şaşmadan ve genişleyerek yolunda yürüyen
Balyoz Davası...
Otuz küsur yıl sonra da olsa, sigaya çekilen 12
Eylül darbecileri...
Ve
Cumhurbaşkanlığı seçim sürecine müdahale eden Genelkurmay Başkanları...
Galiba bu müdahale işini de yargı çözecek...
Dün eski Genelkurmay Başkanları Orgeneral
Yaşar Büyükanıt ve Orgeneral İlker Başbuğ’un 2007’deki Cumhurbaşkanlığı seçimine müdahale ettiği iddiasıyla ifadelerine başvurulacağı öne sürülüyordu...
Darbelerden, cuntalardan arınma ve
hesap sormaya yönelik son derece önemli ve memnuniyet verici gelişmelere şahit oluyoruz...
Yeni CHP’ye de düşen, bu süreci Orgeneral Başbuğ gibi ‘siyasi bir zamanlama’ nedeni olarak görmek yerine sonuna kadar desteklemek olmalı...
***
Ayrıca parti ayrımı yapmadan ‘
siyaset kurumu’ gerçekten köklü bir şekilde sivilleşip demokratikleşecek ise elde edilen önemli kazanımları geri dönüşü olmayacak bir şekilde kurumsallaştırmalı...
Yoksa
Özal döneminden 28 Şubat’a dönüş misali ‘dön
baba dönelim’ oynamaktan bıktık usandık...
Darbeciler yargı önünde yavaş yavaş kuyruğa giriyor, bu çok önemli ama diğer yandan da
12 Eylül tüm kurum, mevzuat ve zihniyetiyle taş gibi durmaya devam ediyor, bunu asla unutmayın... O yapıyı hayatımızdan tümüyle silip atmadan bu ülke huzura kavuşamaz.