Ayhan Çarkın ismi bir süredir, çok heyecanlı bir gelişmenin baş aktörü durumunda.
Heyecan oluşturması, konuşmaları sebebiyle.
Bir ülkede binlerce
faili meçhul varsa, bunların önemli bir kısmından özel harekâtçılar sorumlu tutuluyorsa ve onlardan biri, bir gün kalkıp konuşmaya başlıyorsa, ortaya birilerini hop oturtup hop kaldıracak bir heyecan dalgasının çıkmaması imkânsız.
O, bir
Susurluk sanığı. Susurluk davasında çeteye üye olmak suçundan 4 yıl ceza aldı.
Bir ara, bir TV kanalında ve bir gazetede "Özel harekâtçı olarak bin kişiyi öldürdük" şeklinde açıklamalar yaptı. Çarkın, 16'sı çocuk 30 kişinin öldürüldüğü Pınarcık katliamıyla ilgili de, "Pınarcık katliamını provokasyon amaçlı
JİTEM'in oluşturduğu gruplar yaptı" demişti.
Son olarak Susurluk davasının
Ankara ayağında faili meçhullerle ilgili ifade verdi ve isim vererek dört kişinin öldürülmesini
itiraf etti.
Adliye çıkışında, "Adalet için herkes yardımcı olsun. Müdahiller, herkes gelsin bana. Bütün dosyalar açılacak, bütün gerçekler ortaya çıkacak" dedi.
Hani "kan tutar" denir ya... Acaba Ayhan Çarkın'ı kan mı tutuyor, bilinmez ama faili meçhullerin faili meçhul kalmayacağı, artık daha net görülüyor.
Ayhan Çarkın JİTEM diyor, mesela.
Kendisi bir özel harekâtçı ve bağlı bulunduğu insanlar var.
Belki o insanların bir kısmı bugüne kadar "Devlet sırrı" deyip sustular.
Bir ara
Mehmet Ağar, "Bu işlerin altından bir tuğla çekerseniz her şey yıkılır" gibi bir söz söylemişti.
Hikâye şöyle:
Güldal
Mumcu "Çekin o zaman" deyince, Ağar "Yapamam" diyor..
Güldal Mumcu "O halde çekilin, başkası yapsın" diyor, Ağar, "Onu da yapamam" diyor. Bunun üzerine Güldal Mumcu "O halde siz altında kalırsınız" diyor.
O tuğla henüz çekilmedi.
Çekilebilir mi?
Belki de Mehmet Ağar çekilmeyeceğinden emin. Konuşulur, konuşulur ama sonunda üstü
örtülür gibi bir beklenti mi söz konusu, bilinmez.
Ama oradan buradan uzatılan ellerle tuğlalarla oynandığı açık.
Ortada binlerce
cinayet varsa, insanların içi evlat,
baba, kardeş, amca, dayı acısı ve hasretiyle yanıyorsa, kimi insanların mezarı bile bilinemiyorsa iş bir yerde kapalı kalmaz.
Bir de, "Tuğlayı çekerseniz her şey yıkılır" ifadesi, "Bu işin içind
e devlet var" demekse, en azından şu anda devleti yönetenler, bunun nasıl bir devlet olduğunu bilmek isterler.
JİTEM'i bilmeden güvenlik politikaları oluşturulabilir mi?
JİTEM'i bilmeden devlet olunabilir mi?
Ergenekon davaları, o ele avuca sığmaz derin yapılanmaların ortaya çıkarılması ve devletin tüm birimlerinin denetlenebilir olması için değil mi?
AK Parti 9 yıldır
iktidarda.
Ergenekon davaları birçok şeyi ortaya çıkardı.
Ama ben sanıyorum henüz aysbergin sadece su yüzeyindeki kısmı ortaya çıkarılabildi.
Bir çırpıda henüz üstündeki örtü kalkmamış onlarca olay sayılabilir.
Başbakan Ecevit'e suikast girişiminden Özal'a suikast girişimine kadar.
Maraş,
Çorum,
Sivas olaylarına kadar...
1977
Taksim katliamına kadar.
Mumcu, Aksoy, Kışlalı, Fendoğlu, Sazak cinayetlerine kadar...
Danıştay cinayetine kadar.
Doğu-Güney
doğu'daki yüksek rütbeli
subay ölümlerine kadar...
Kürt siyasetçilere, işadamlarına yönelik cinayetlere kadar...
Ergenekon-
PKK ilişkilerine kadar...
Aslında devlet bünyesinde külli bir temizlenme harekâtı başlamış değil.
Özel yetkili savcıların eline dosyalar düştükçe ve onlar, cesaretle didiklemeye yöneldikçe,
sürpriz gelişmelerle karanlıkların üzerine ışık düşüveriyor.
Bu iktidar olmasaydı, bunlar olabilir miydi?
Bu iktidara rağmen olamayanlara baktığımızda, hâlâ Ergenekon'un siyasetin ana muhalefet ayağında neticeler aldığına baktığımızda, "Bu iktidar olmasaydı" ihtimalinin karşılığına çok ümitli bakmak mümkün olmuyor.
Türkiye, faili meçhuller dünyasından kurtulmak istiyorsa, bunun için güçlü bir siyasi iradenin bulunması gerektiği de açıktır.
Devleti temizlemek için güçlü bir devlet iradesi... Gerekli olan bu.