Etnik sorun nasıl çözülmez


Sivil toplumun, bireyin, kurumsal farklılaşmaların olmadığı, teşkilatlanamadığı yerde mahalli idarelerin özerkliğini kim kullanır, kullanabilir? Bu sorunun cevabını Güneydoğu'da aramaya kalkarsanız bellidir, dağda ve sokakta gücü elinde tutan kimse, doğru cevap odur. İnsanların örgütsüz, sivil yapılar içinde kendilerini özgürleştirecek güçten mahrum olduğu her yerde, böyle bir silahlı yapı varsa sonuç bellidir. Bu yüzden mahalli idarelerin özerkliğini tartışmak, bu bağlamda kendi anlamını ve amacını aşan bir mahiyete sahiptir. Bizim cahillere bakarsak, meselenin etnik-terör boyutlarını birbirinden ayırmaya hiç gerek yoktur. Bunun içindir ki onlar sorunu kabaca Kürt sorunu diye tanımlayıp, çözümü de PKK'ya havale ederek rahatlamak istemektedirler. Çözümsüzlüğü aramak Hatırlayalım, terör örgütü çevresinden gelen ilk talepler bağımsız bir devlet kurma amacına yönelikti. Zaman içinde bunun özerk bir yönetime, oradan da mahalli idareler ekseninde bir özerkliğe dönüştüğünü gördük. Örgüt blokunun oluşturduğu yapıdan gelen bu taleplerin, bir strateji ekseninde şekillendirildiğini dikkate almayarak, Türkiye'nin belli çevrelerinde, her birinin aylarca tartışıldığına ve adeta meseleye dair bir çözüm yolu bulunmuş gibi "Daha ne duruyoruz" denildiğine defalarca şahit olduk. Aydın diye anılan bazı grupların, bu konularda düşünme zahmetine girmeyip, örgütün stratejik önermelerini "mal bulmuş Mağribi gibi" savunmalarını, bazıları aydın şaşkınlığı ve benzeri kavramlarla nitelendirmektedir. Ben esas meselenin, sorunu anlamada düğümlendiği düşünüyorum. Sorunu anlamayan sadece bir kısım gazeteciler, yazarlar olsaydı şüphesiz daha iyi olurdu. Fakat devlet dediğimiz yapının içinde muhtelif merkezlerin sorunu kavrayamamış olması, bir kısmının bütünüyle güvenlik sorunu olarak algılaması, diğer bir kısmının ise terör-örgütsel yapı-ideoloji arasındaki ilişkileri değerlendirmekte yetersiz kalması, problemi büyütmüş, bedelini iyice ağırlaştırmıştır. Bu kafa karışıklığından kurtulamayanların, Türkiye'nin önüne koyacak alternatifleri bulunmadığı için dönüp dolaşıp vardıkları durak, örgütün istasyonlarından biri olmaktadır. Diyarbakır'da toplanan, kendisini "kongre" diye ifade eden yapının demokratik özerklik önermesinin, bu çevrelerde yarattığı heyecan tam da bu şaşkınlığın ifadesidir. Şimdilerde özerklik kavramını mahalli idarelerin özerkliği etrafında nasıl geliştiririz arayışı ön plana çıkmıştır. Demokrasinin aktörleri Bu arayışta olanların, örgütsel disiplin içinde gitmek istedikleri yer neresidir, diye sormaya gerek yoktur. "Öz savunma gücü, kendi hukuki sorunlarını çözme mekanizmaları, mali kararlara hükmetme" talepleri bütünüyle milletin zekâsıyla alay eden açık bir siyasal yapı talebinden başka bir şey değildir. Hâlâ oturup "Mahalli idareleri AB ekseninde nasıl güçlendiririz" tartışması yapmak, bu bağlamda meseleyi hiç anlamamak demektir. Özerklik kavramının demokratik bir nitelik kazanabilmesi için, ülkesel eksende toplumsal ve siyasal entegrasyonun tamamlanmış olması yani demokrasinin temel aktörleri olan unsurların özgürleşmiş olması gerekmektedir. Bu nedenle AB çerçevesinde bu konu tartışılırken, örgütün adamları kıs kıs gülüp, bu çerçeveden kendi stratejilerinde önemli bir adım olan, Türkiye içerisinde tahakkümlerini kuracakları bölgeyi nasıl elde edeceklerini düşünmektedirler. Ortaya koymaya çalıştığım, bu anlayışın sorunu daha derinleştirip ağırlaştırdığı, bir anlamda sorunu çözme yerine çözümsüzleştirdiğidir. Yoksa yapılmak istenen zaten bu mudur?
<< Önceki Haber Etnik sorun nasıl çözülmez Sonraki Haber >>

Haber Etiketleri:  
ÖNE ÇIKAN HABERLER